7 Aralık 2010 Salı

küçükken...

'Küçükken                                                          
nasıldı?' diye sordu anneme;

"Küçükken yaramazdı." 

dedi annem. 

Tebessüm etti; 

''Doğru mu?'' dedi gözlerime bakarak; 

"Doğru" dedim ve aynen 
tekrarladım annemin sözlerini; 

"Küçükken   yaram  azdı..."

7 yorum:

  1. Küçükken yaramazdınız.
    Ama büyüyünce yaram azrı.. diyorsunuz benece.

    Bu yara kendilnden azmadı.

    YanıtlaSil
  2. küçükken yaralarım daha azdı..şimdi daha çok demek istiyor küçük iskender....yani düştüğümüzde dizimzde oluşan yarayla gönül yarası arasındaki fark diyorum ;) buna tabiki biri neden oldu.... ben ve o..

    YanıtlaSil
  3. Trajik bir durumda hüzünlenirsin ya, pek acıtmadıysa yine iyi bir anı olarak kalmalı. O kişi elindeki pırlantayı sakarlığından düşürmüş olarak kabul etmelisin. pırlanta yine pırlantadır. yere düşse de.

    YanıtlaSil
  4. Vaktiyle ergin bir şeyh, yıllarca yanında yetiştirdiği müridini imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip:

    “Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.”

    Mürit elinde pırlanta bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu alır mısınız?” diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir; sonra:

    “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der. Mürit teşekkür edip çıkar.

    Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gidir: "Buna ne verirsiniz?” diye sorar

    Semerci şöyle bir bakar,

    “Bu" der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.”

    Mürit en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar.

    “Bu kadar büyük pırlantayı nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?”

    Mürit sorar:

    "Siz ne veriyorsunuz?”

    “Ne istiyorsan veririm.”

    Mürit,

    “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

    "Ne olur bunu bana sat. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Mürit emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

    Şeyhinin yanına dönen mürit büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır.

    Şeyh sorar:

    “Bundan ne anladın?”

    Mürit cevap verir:

    “Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.”...
    o pırlanta benim elimde daha değerli olur..çamura düşssede fark etmez....

    YanıtlaSil
  5. Allah razı olsun. Şükür ki meseleyi kavrayanlar da varmış bu bilog dünyasında. Allah seni mükafatlandırsın.

    YanıtlaSil
  6. Amin ettiğin dualar sana fazlasıyla geri döner inşallah..Allah razı olsun...

    YanıtlaSil

yorumsuz bir hayatı seçiyorum demeyelim :)))