31 Aralık 2010 Cuma

doğum günüm...

doğum günüme son 29 dk kala...
tüm eksiklere aksiliklere rağmen sevdiklerimleyim..
ailem arkadaşlarım yanımda...
pastamı erken kestik..
ufaklıklar uyuyacak diye...
erken mesaj atanlarda oldu...
bir yılı ve bir yaşı geride bırakmaya dakikalar kala ...
yine umutluyum..
beklentilerim var..
hep olacak...
iyi ki varsınız...


yine iyi dileklere devam geçen bir yıldan hepimiz bir şeyler çıkardık eminim...
bu yıl aldıklarını geri versin..
verdiklerini almasın Allahım...
herkesin hakkında hayırlısını nasip et..
iyilik huzur dolu..mutlulukla kötülüklerden uzak bir yıl ver bize..
amin..

yeni yılda...

çektiğimiz sıkıntıları
hataları
hayal kırıklıkları
kaçırdığımız fırsatları
umarım unuturuz...
nice güzel senelere
hep sevgiyle...
yanımızda olamayanların olması dileğiyle...
olman dileğimle...





hayat..

Tüketmek için bunca acele ettiğiniz, 

takvim yapraklarına…
Onca hızla çevirdiğiniz akreplere yelkovanlara…
İçine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına 


şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz?
“Ne kadarı benim hayatım” 


diye soruyor musunuz?
Ne kadarını başkaları yaşamış benim yerime…. 


Ya da ben başkalarının?..
“Aynadakinin ne kadarı ben’im, 


ne kadarı oynadıklarım?
Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine….
Çünkü bir tek sevgi var elimizde; 


bunca yıldan damıtılıp gelen..
Yine bir tek o kalacak, 


yaşanacak yıllarından geriye…
Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan ötesi yalan…
Can Dündar


bazen...





Eğer çocukluğundan beri kendini gerektiği gibi ifade edememiş, 
söylemek istediklerini söyleyip, 
yapmak
istediklerini yapamamışsan, 
ifade bulamamış bu enerji boğazında takılıp kalır. 
Boğaz ifade merkezidir: o
yalnızca bir şeyleri yutmaya değil, 
bir şeyleri ifade etmeye de yarar. 
Oysa birçok insan bu merkezi yalnızca bir şeyler yutmak içi...n kullanır. 
Bu onun işlevinin bir yarısıdır, 
diğer, daha önemli yarısı ise aç bırakılmış olur.

Birisini seviyorsan, 
içinden gelen şeyleri, 
bunlar aptalca görünse bile söyle. 
Bazen aptalca davranmak iyidir. 
İçinde beliren şeyleri anında söyle, 
onları tutma. 
Birisini seviyorsan buna kendini tamamıyla kaptır; 
kendini kontrol etme. 
Öfkeliysen ve bir şeyler söylemek istiyorsan, 
bunu gerçekten sıcağı sıcağına, 
kızgın bir şekilde söyle. 
Kötü olan yalnızca soğutulmuş öfkedir- kızgın olan değil- çünkü soğuk öfke gerçekten tehlikelidir. 
Ve insanlara öğretilen de bu: kızdılarsa bile soğuk kalmaları, 
ama o zaman, 
o zehir insanın içinde kalacaktır.
Bazen bağırıp, 
çağırmak, 
her duyguyu sonuna kadar yaşamak iyi bir şeydir.



OSHO





seni öyle düşündüm ki...





öyle delicesine düşündüm ki seni;

aklımda sen, öyle çok dolaştım
o kadar çok bahsettim ki senden;
hayalini öylesine sevdim ki senin
bir şey kalmadı artık senden!...

gölge olmak, hayal olmak kaldı şimdi bana
gölgeden bin kat koyu bir gölge
senin o günlük güneşlik hayatına
ikide bir düşecek olan gölge...

cev: m.akil aksan




30 Aralık 2010 Perşembe

2011






2010un aldıkları 2010'un olsun...ebet vereckleri vardır 2011'in.
çok cömertlik istemiyorum...
biraz sevgi,saygı,hoşgörü,mutluluk,umut dolu,
başarılı olduğumu görebileceğim bir yıl...
yeni yaşımın uğurlu olmasını..
1 ocakta sevdiklerimin beni hatırlamasını istiyorum...
bana hatrladığını söylemeyen olsa bile hatrlaması yeter...
ne de olsa en güzel 1ocak onunla yaşandı..


herkesin sevdikleriyle mutlu bir yıl geçirmesi dileğiyle..
hatta ömür...


iyiki geldin 2011 demek için çok erken...



gökten 3 elma düştü siyahı bana



anladımki gökten 3 elma düştü..

ve ben elma denildiğinde hepsi kırmızı sanıyordum..
hepsi bana sanıyordum..
ama anladımki..
biri bana biri sana biri o.na
her hikaye mutlu bitmezmiş...
anladım ki...
filmin başkahramanıyken ben sen biz derken
artık 3.kişi de varmış...o...
belki figüran belki başkahraman...

bir şey daha öğrendim bu gece hatırladım aslında...
hoşçakal..
evet hoşçakal kelimesini ayıramadım ben hiç..
içinde ayrılık taşısa da ben birleşik yazdım hep onu...
herkes ayrı her şey ayrı...
varsın o ayrılmasın...herkesin yanlış bildiği benim doğru bildiğim olsun..
hoşçakal hep bitişik yazılsın...
içindeki anlam yeter ona...
nasıl olsa okunuşu değişmiyor bir arada yazsam
da..
hoşçakal...






öğrendim...


29 Aralık 2010 Çarşamba

beni güzel hatırla


beni güzel hatırla!
bunlar son satırlar…
farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu…
kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
uyandın ve ben bittim…
beni güzel hatırla!
çünkü; sevdim seni ben, herşeyini…
sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım…
beni güzel hatırla!
sayfalarca mektup bıraktım sana.
şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
sakladım günahını, sevabını içimde
sessizce gittim…
senden öncekiler gibi sen de anlamadın.
beni güzel hatırla!
sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar…
gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş “merhaba”lar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda.
ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda.
beni güzel hatırla!
dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
alnından öptüğüm dakikaları…
birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
bu da sana son sürprizim olsun.
şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
gidiyorum…
orhan veli...

28 Aralık 2010 Salı

ellerim bomboş




''Ellerim dolu'' dedi
Ruhumu okşa dediğimde..

demiş e.gökçe....
güzel demiş...
kendimden bir parça buldum 2 satırda...çok derin çok basit çok karmaşık..bazen çok anlamsız...bunu okudum ardından,

ellerim bomboş şarkısını mırıldanmaya başladım... sonra açtım fatih erkoç söyledi ben dinledim...

Ellerim bomboş yüreğimde bir sızı 
Ateşe atılmış bir demir gibi kor hala 
Ellerim bomboş gözümde yaşlarla 
Güneşin kavurduğu bir çöldeyim ...



birinin eli dolu birinin boş...
gerçekten mi dolu orası tartışılır.
sırf elin boş kalmasın diye mi...
yoksa..
diğer ihtimali düşünemiyorum..



Senden ayrılmadan önce bilmiyordum hiç 
Hayatın anlamsızlığını 
En güzel şeylerin bile yavan kaldığı 
Aklımın ucundan geçmezdi 

Senmisin bu hallerde olmama sebep 
İnanmak gelmiyor içimden 
Oysaki durmaksızın süren kavgalar 
Meğer aşkın cilveleriymiş ...

ellerim bomboş.....
http://www.izlesene.com/video/fatih-erkoc-ellerim-bombos/698226

27 Aralık 2010 Pazartesi

şimdi...

Şimdi eski bir pikapta unutulmuş eski bir plak oldum
çizik çiziğim!
Şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni
bıraktın beni.

k.i


hayat beni neden yoruyorsun??

merak ediyorum bende..illaki durumu benden kötü olanlar da var ama insanoğlu işte elindekiyle yetinmeyi elindeki de giidnce öğreniyor.bu değişmeyecek bir kural bence...
yükseklik korkusu olsa bizde böyle mi olurdu acaba? her zaman daha iyisni daha fazlasını istemek...nereye kadar
elbette bir sınır vardır mesela..
böyle devam eden bir süreç işte daha ne olsun.. 
belki de en güzel zamanlarımız ilk aylardı..
ama o zamanda emeklemek yürümeye çalışmak derdi vardı..sonra koşsak dedik hadi o da olsu...ama büyüyelim bak ablalar abiler ne güzel derken..büyüdük 
tabi dertlerin büyüyeceğinden haberim yoktuki benim...bana kimse büyüme hep çocuk kal demedi...
ilkokulda neşe gazozuyla simidin tadını özlemekte varmış kaderde..
bizimkileri süper babayı beklemek..


yerli malı haftası ya da çıkıpta andımızı yanlış okuduğum gün:) 
sonra sağlam arkadaşlıklar edindiğimi fark ettiğim anlar bu anlar işte demek..
ve lise....
sağlık dersinden sınıfta hoca sen 100 aldın dıyınce oluşan mutluluk:)
derse girmeyelim diuip okulun içinde voleybl oynamak..
ne kadar basitmiş mutluluk...
sonra sınıf başkanı olup hüngür hüngür ağlamak var sırada...tüm ısrarlarıma rağmen sınıf başkanlığı istifamın kabul olmaması:)))
çok özleyeceğim dedğim okuluma form almak için uğradığımda çok vefasız olduğumu fark ettim:)
tabi üniversite....
küçük şeyler mutlu etmemeye başladı.. ama en ufak şey daha üzdü bir terslik var bunda dedim...
hala yaşıyorum o tersliği hepte yaşanacak galiba...
ardından zorlu 4.sınıf üzücü kırıcı bir sürü şey...yıprandığını yorgunluğunu fark ettiriyor sana..
ve yarının garantisi yok kardeşim bugun var desen bı turlu demesen ayrı türlü...
bir sürü tutarsızlık derken...
ayrı çerçevede yer alan mezuniyet fotoğrafları..
tesaduflerı saymazsak.
sonra ayrı yollar... ve artık ayrı yıllar....
İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması Neyi değiştirir Son istasyonun...
sunay akını alkışladığım an ... bu kadar güzel cümle kurmuş hayatımı sığdırmış cümleye...


bazen diyorum doğru yaşadıklarının pişmanlığı elbet geçecek...ama yaşayamadıklarımız ne olacak...
bilmem cevabı yok işte..




hayatımın keşkeleri ...
pişmanlıklarım....
özlediklerim..
çocukluğum...
mutluluğum..
beklediğim..
iyi geceler...


blogger izleyicilerine de;)

25 Aralık 2010 Cumartesi

sevmek...

Kırık düşlerle dolu hayat bir rüyadır. 
Sevdanın rengi ise ebruli... 
Mutluluk; bir çocuğun gözlerinde ve elindeki elma şekerde saklıdır... 
Bir bak etrafına, mutluluk yanı başında, çağırmanı bekliyor sadece? .. 
Çünkü ömrü; bir kelebek kadar kısa ama özgür?...

Sen, mutluluğu nerde ve neyde arıyorsun bir düşün? 

Duvardaki aile fotoğrafın...da mı? 
Yoksa dışarıdaki çınar ağacında mı? 
Yada ne bileyim bir roman karakteri mutluluk mu veriyor sana? 
Hemen sarıl ona sakın bırakma. 
Belki bir gün o seni bırakacak ama yinede bırakan sen olma sakın? 
Sen hep yapıcı ol, yıkıcı değil. 
Sen hep seven ol, hor gören değil. 
Sen hep güçlü ol, yardıma muhtaç olan değil. 
Sen hep düşünen ol, düşünmeden atılan değil. 
Sen hep özleyen ol, özlenen değil. 
Sen hep, mutlu ol, mutsuz olan değil. 
Sen hep Leyla ol bırak Şirin bulsun Ferhat’ını.

Sen yeter ki sevmeyi bil gerisi gelecektir zaten. 

Sabret, sabretmek erdemdir. 
Mert ol, mertlik insanlık simgesidir. 
Korkusuz ol, asi ol ama anlayışlı ol. 
Anlamak çözmektir. 
Sevmek bazen acıdır ama sen yinede gerekirse acı çeken ol? ...(Alıntı)

gönderilmemiş mektuplar...

Belkide geç oldu sana yazmak için,düşünmek istedim çünkü “sendin” yazdığım..

Belkide zoru başarmak benim içimdeki. Yeniden yazmak ve yaşamak hayatı..Kanunlarını alt üst edip sarılmak dört elle bu yenik hayata, belkide içinde durmak tam merkezinde her şeyin…

Bilirsin aslında zordur bazı şeyleri anlatması, tarif etmesi.Benimkisi de yeni bir başlangıç şimdilerde, nedenler, niçinler süslüyor yüreğimin en ücra köşesini…

Bugün yeniden gittim o sahil cafesine, uzun uzun oturup martıların okyanus üzerindeki dansını izledim.Aslında nasılda güzeldi onların uçuşları.Sanki bir kelebeğin kanadının hafifliği gibi süzülüşleri, zamana ve onun yok ediciliğine aldırmadan devam eden mücadeleleri beni düşündürdü. Aceba insandamı böyle olmalıydı hayat yolculuğunda…?

Nedendir hayatın bize oynadığı oyunlar, bu uzak şehirlerdeki sessizliklere verilen anlamlarda arıyorum hayatın manasını…



Soğuktur bu şehrin sokakları, duvarları yalnızlık kokar, gölgelerinde ağaçların sanki kendini bulursun zaman zaman. Hafif bir yosun kokusu, tuzlu okyanusun kokusu sarar şehrin tüm atmosferini..Aslında yalnızdır şehir hemde öyle bir yalnızlık ki; kalabalıklardır yalnızlığının arkadaşı,şehirdeki seslerdir aslında içindeki büyüyen çığlıkları.Bakma sen, soğuk gibi durur ama acısındandır durusu.O kadar hüznü yaşamanın verdiği en büyük hediyedir ona bu yalnızlık. Ayrılıkların mekanı olmuştur deniz kızının yanı başı,vuslatların kavuşma anı, beklenenin geldiği menzildir tren istasyonları,gemiler beklenen yari taşıyan vazgeçilmez sevgilidir bu şehirde…

Benzemez İstanbul'un caddelerine caddeleri, sokaklarına sokakları. Eşkıya misali kol gezer burada yalnızlık ,en çokta o sever benim yanımda gezmeyi sokakları.Her adımda bir kere daha dönüp bakarız birbirimize yeniden tanışmış gibi, sanki yıllardır tanışıyormuş gibi.Köşe başlarını tutmuştur ben gelmeden önce. Siyah en sevdiği renktir bu şehrin, en çokta ona yakışıyor biliyormusn siyah.Hüznünün rengini giyer belli belirsiz zamanlarda,en çokta ona yakışıyor hüzün biliyor musun bu yalnızlıklar arasında….

‘’Ah kavgamın şehri ‘’ diyor ya; bende diyorum işte ah yalnızlığımın şehri….Ne zaman bitecek bizim bu arkadaşlığımız?

Aslında hepimiz yalnız değilmiyiz şu dünyada? Peki nedir bizi bu yalnızlıklar ve bilinmezlikler içinde boğan,, durmadan beynimizi kemiren sorular…

Bu düşüncelerin içindeyken tanıdım seni.Yani kendimi aradığım bir dönemde seni buldum.Sanki bendeki yalnızlıkla beraber yarenlik edecekmişsin gibi. Sende cevaplarımın gizli olduğu hissini verdi bana bu şehir , belkide sende saklıydı tüm sorular ve cevaplar, yada cevpalanamayacak sorular…Yinede ‘’merhaba’ ‘demek en güzeliydi.Şimdi cevapların içince sorular ,soruların içinde yeni cevaplar bekliyor beni…Yüregime yine yağmurlar iniyor..

Şehirde yalnız ve zamansız yakalandım bu yağmura,şemsiyemide almadan çıkmışım sokaklara.Oysa bilmeliydim yağmurların burayı sevdiğini,çatlarcasına daralınca göğün göğsü döker yaşlarını sokak taşlarının bağrına.Sanki gel anla beni dercesine boşaltır içindekileri, yıkanır sokaklar göğün göğsündeki bulutun sularıyla,yıkar şehrin her köşesini bu yağmurlar..

İsteyip de yazamamak, düşünüpte söyleyememek böyle olsa gerek, dilin lal oluşuna kalemin sessiz sükut çığlıkları ekleniyor.Neden demek faydasız şimdilerde,sesler gelemiyor enginlerden,,derinlerde kaldı tüm kelimler, artık yol alamıyor bu denizin engin maviliklerinde…Rotasını şaşırdı hayat son deminde...

Sorma daha fazla, bu şehirde hayat bu işte…

Yağmurlar karşıladı beni bu şehirde…

Şemsiyemi almamışım öğretmenim,
Bana bunları öğretirmisin?

Sevgin,güzelliklerin ve yüreğin hep yanında olsun...yüreğim yüreğinde olsun..


özlüyoruz...

Dünyayı keşfetmek için yola çıktık
Ama unuttuk bir sokağın ucundaki soluk perdeli evlerimizi,
Güllerimizi, öpüşlerimizi…
Ve d'erken kurtaramadık da birbirimizi.
Şimdi sevmediklerimizi sevmeyi deniyoruz.
artık y'aşamadık-larımızı özlüyoruz.



24 Aralık 2010 Cuma

aşk





Aşk... Bir trafik kazası... Sürücü koltuğundakinin burnu bile kanamamış! Ama yan koltuktakinin her yanı kırık...



istanbulda aşk..

... yedikule zindanlarına tıkılmış tembel mahkumlar gibiyim... 
Duruyorum ve bekliyorum. 
Olacakları bekliyorum.. 
Kah 'olacak olur' diyorum 
ve 
kendimi teselliye çalışıyorum, 
kah 'olacak böyle olmasın' diyorum, 
ıstıraba düşünüyorum. 
Ramazan hilalini düşünüyorum. 
Efendim onun için bazen sevgilinin kaşı der 
ve 
bazen de aşıkın mihrabı. 
Oysa bir hilal bir dolunaya göre nedir ki?!...  
İnsanlar ne garip; 
tamlığın değil de eksikliğin yolunu gözlüyor 
ve gitgide eksilen hilali yeniden gördüğü zaman oruç tutuyor, 
bayram yapıyor, 
ay başlatıyor, 
yıl başlatıyor...

i.pala

23 Aralık 2010 Perşembe

keşke hiç büyümeseydik...

Keşke hiç büyümeseydik...
Keşke hiç uyanmasaydım beni uyutan masallardan.. Ne zaman bitti o yollar, o ormanlar? 
Peki ya ne zaman yoruldu Alaaddin lambasını ovmaktan? 
Ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüz yıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?
Daha uyanmamalıydım oysa.. 
Büyüdüm mü küstüm mü bir şeylere ne; inanmaz oldum o masallara. 
Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu.. 
Dinlerken hep kızdığım kırmızı başlıklı kız. 
Şimdilerde nasıl da özlüyorum hepsini. 
Nasıl da özlüyorum masallara inanışımı.. 

O zamanlar köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, 
ayrılık hasret kokan mektupları okumamıştım daha.
Bir zamanlar koşup oynarken düştüğümde dizlerimi kanatıyordu hayat, 
şimdi ise kalbimi!Yine muzurluk yapsam diyorum.. 
Işığı hızlıca açıp kapatsam, kimse benimle ilgilenmediğinde avazım çıktığı kadar bağırsam, 
eve gelen misafirlere zorla oyuncaklarımı göstersem, 
gizlice annemin odasına girip tüm çekmecelerini olanca hızımla boşaltsam, ...
Kimse görmeden balkona girip tüm saksıların topraklarını boşaltsam; 
boşaltsam da kimse kızmasa.. 
"uykudan önce"yi izleyip, sonrada çizgi filmleri düşünüp uyusam.. 
Keşke hiç büyümeseydim diyorum, keşke hiç büyümeseydim. 
Keşke hayatın ne kadar zor olduğunu bilmeseydim. 
Keşke en sevdiğim oyuncağım olsaydı da ona her şeyi anlatsaydım! 
Bir bir, teker teker.. Keşke gökyüzünde bembeyaz en beyaz bulutta yaşasaydım, 
seyretseydim burayı ama asla gelmeseydim yanınıza!
Yıldızları kaydırıp dilek tutsaydım her biri ile. 
Karanlık olduğunda en parlak yıldızı yanıma alsaydım, 
ışık olsaydı sevdiğimi görebilmem için bana. Yağmur yağdığında istediğim bulutu gönderebilseydim sevdiklerimin yanına korusun diye. 
Yada sevmediklerime şimşekler çaktırabilseydim. 
Keşke kırmızı başlıklı kıza hala sinirleniyor olsaydım. 
Yada hala şirine'nin topuklu ayakkabılarına özeniyor olsaydım...
Keşke kalbim bu kadar kırılmasaydı da ben olgunlaşmasaydım. 
O zaman göremezdi gözlerim etrafta dönen bunca oyunları. 
O zaman hissetmezdi kalbim sadakatsizlikleri, .. 
Bu aldanışlar da olmazdı o zaman, bu aldırışlar da! 
Yaşam adına açılmış savaşlar da olmazdı!
Bu kazanma hırsı da!
Tertemiz bir dostluktan çaldık biz sevmeyi, nerden bilelim aşkın bize çarpacağını. 
Avuçlarımıza battı kırıkları, akan kanlara öylece bakakaldık. 
Bilseydik aşkın üzerimizde kırılacağını açarmıydık semaya ellerimizi. 
Dua ederken başka başka sevdalara ansızın birbirimizde vurulup kaldık.
Günlerce, gecelerce gözyaşları biriktirdik satır aralarında. Yasak dediler; 
köşemize çekilip ağlamayı seçtik, savaşmak yerine. 
Oysa bir yerde bir umut vardı, bilemedik. 
Biz korkular biriktirdik dudaklarımızın buluştuğu noktada. 
Cesaret diye bir şey vardı ama biz kaçmayı seçtik direnmek yerine. 
Keşke hiç büyümeseydim diyorum, keşke hiç büyümeseydim.
Bir gün kum tanecikleri gibi dağılacaktık biliyorduk ama biz uzun zamanlar hayal ettik. 
Rüzgarın çıkmasına dalgaların şahlanmasına çok var zannettik. 
Oysa onları bile göremedi küçük yüreklerimiz. Biz kendi kendimizi yok ettik. 
Korkularımız yendi bizim sevdamızı daha ufacık meltemde kendimizi salıverdik.
Biz ne zamana ne zulmete ne de zalime yenildik. 
Biz bir çocuk yüreğindeki saflığı sevdaya taşımayı bildiğimiz halde,
o cocuk kadar cesarete sahip olmayı bilemedik. 
Biz sevdamızı alıp omuzlarımıza yollara düşmeyi, sadece kendimiz olmayı bilemedik. 
Oysa biz başbaşa kaldığımız gecelerde hayallerle neleri bilmiştik
Biz "güçlü olmayı" bilemedik...

alıntıdır..