27 Ocak 2010 Çarşamba

git-me-

Farklı bir bitiş .. Yeni bir başlangıç .. Yarım kalmış hayaller .. Eylemleri olmayan cümleler ..
Saçma sapan başlangıçlar .. Ya da seni unutma isteği ..hata üstüne hatalar yanlış yollar yanlış olan her şey...yanlış olan bir ben...

Oysa seni seviyorum la bitmiyormuş aşk .. Aşk bağlılıkmış .. Aşk tutkuymuş .. Aşk gerçekten senmişsin ..Aşk bana sende çok yakıştı demiştim .. Sen Gittin .. Aslında ben gönderdim ..Git dedim .. –me yi ekleyemedim ..

Git(-me)meliydin belki .. Ama yarım kalan kalbimi düşünmemiştim .. Sensiz neler yapabileceğimi tahmin etmemiştim .. Sensizlik koymazdı bana .. Ne gidişler yaşamıştım ben ?! Ama öyle değilmiş ..

Rüyalarımda seni görmek ve Sen'i dilemek .. Ezmek şu lanet olası gururu .. Ama olmuyor işte .. Ne kadar istesem de / istesek de .. Gurur diyoruz .. 3 günlük dünyada Gurur denen şeyi soktuk aramıza .. Oysa mutluydum seninle ..

Hayallerimiz vardı .. Her sabah o güllü tepside bana hazırlayacağın kahvaltıyı ne kadar isteyerek anlatıyordun hatırlasana ?! Özlüyorum .. Sesini .. Yüzünü .. O tebessüm ederken gamzelerin .. Özledim işte .. Nedensiz , çünküsüz ?! Sen olduğun için özledim ?! Sevdiğim için özledim ?!

Ve Git dedim .. Saçma sapan bir sürü neden sundum sana .. Gitmek istememiştin aslında .. Gurur vardı yine .. Gittin ?! Ağladım .. Ama çevirdim başımı .. Görmedin gözyaşlarımı .. O an Git-meeeeee diye bağırmak istiyordum .. Çığlık çığlık avaz avaz .. Herkes duysun istiyordum .. Seni seviyorum , bırakma beni demek istiyordum ..

Sesim duyulmadı .. Sensizlik yankılandı o an her yerden .. Buğulu gözlerimden Sen akıyordun .. Ve gidişin içimi bir o kadar sızlatıyordu ..

Akşamlar yine eski soğukluğundaydı artık ve yine duvarlar üstüme geliyordu .. Zaman durmuştu , tan yeri ağarmak bilmiyordu .. Ben sensizliğin acısıyla iç çekiyordum bütün gece .. Ve gündüz olsun istiyordum ..

Belki yaptığım hatalarla saklanıyorum aydınlık dünyada bir şeylerin arkasına .. Gece ise tüm çıplaklığıyla hatalarımı bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu..

Ve en büyük hatam Git ?! demem ..

Ben Git dediğimde de kalsaydın ..

Ben "Gi"t deseydim de sen "–me" yi ekleseydin ..git dediğimde gitmeseydin...gitmek yerine kalmayı bilseydin...

Ve biz hiç Git(-me)seydik…


24 Ocak 2010 Pazar

meğer susmak..

Biliyor musun; umarsız bir yıkımdı gidişin Liman boyu uzanan iç kanamalı bir suskunluktu bizden geriye kalan

Oysa bilmeliydin; bütün bir hayatı ürpererek yaşama cesaretiydi aşk Ve yola çıkıldığında göze alınmalıydı aşkın adressizliği

Sen bir tepeden masal gibi geldiğinde gözlerime ben kendi masalımı terk edip gözlerine benzeyen bir deniz seçmiştim kendime Bana aşkı öğretmişsen yorgun terli bir tepede; bırak isyanım tam olsun yüreğimin sessizliğindeki kıyamete bilirim sen kendince bir hayatı onarmaya düşkünsün Onarmak içinse gidişin; sen önce seni affet Adına mavi dediğin çoğul eksikliğinde

bazen seni affedebiliyor muydun beni ağladığında?

Bilirsin; ben ki kabilesiz bir savaşçı Senden aldığım bütün anlamları sana geri verdim Bir "içim"; kaldı ben de bir de aklımın aldanmışlığı Haklısın sende bensiz sularında elbet denizi aşmış bir okyanus telaşı yaşanacaktı Bağışla sözlerimi Bağışla gözlerimi Dahası yok fazlası az

bazen terk edip gidebilmeli bu şehri kendi çaresizliğinde Bazen inceldiği yerden kopmalı hayat Neyse! Sen benden ötedeben senden uzakta ne kadar çok "vardık" oysa ne kadar çok kaybolurken bile karşımda yorgun bir adam var şimdi; özleyişlerini reddetmek uğruna yorgun düşmüş bir gemi bu gemi nereye gidiyor usta içim boş gemiler boş Bu gemi nereye gidiyor usta

Bir romanı bitirmiş gibiydi sustuğunda Bende sustum onunla en iyi yaptığımdı susmak Uzun bir sessizliğin sonrasında "susuşlarımızda sen benim susuzluğumu dindirecek yağmurunu bulamadığını sandın ben senin yağmurunu yağdıracak o bulutunu Oysaki yağmur bulutta saklıydı bulutta yağmurda Susmasaydık bulacaktık" dedim

Neden geçmişin muhasebesini yapmaya başlamıştık bilmiyorum Son sözleri iyice içime oturdu

"Bana bir kere susma hakkı verseydin sana neler söylemeyecektim! Oysa sen hep payına susmaları aldın bana ise hep sessizliğin ezeceği vakitlerle savaşmalar kaldı Evet! susmak birilerini hep konuşmaya mahkum etmekti Ve en çok konuşan en fazla hata yapandı her zaman En çok susanın hep haklı kaldığı gibi Sessizlikten korkan birine sessizlik dayatmak (hem de bir lütuf bir armağan gibi) işlenen en haklı suçtu Sen tüm suskunlukları kimseye bırakmayacak kadar bencil herkesi suskunluğuna özendirecek kadar cömerttin Sana söylenenlerle sana anlatılanlarla herkesin sırrını bildin ama kimseye bir şey söylemedin Oysa izin verseydin benimde sana söylemeyecek ne çok şeyim vardı insanları sadece dinleyerek böyle çıplak böyle savunmasız bırakmayı nerden öğrendin? Başkalarına ait bunca sırrı taşımak seni neden hiç yormadı?

Sen en çok bana sustun; ben en çok sana konuştum Sana benzemeye başladığımdaysa bende içimi susarak döktüm Yoksa içim dökülecekti Susacak hiçbir şeyin kalmadığında ise içindeki sessiz diyaloglarla benden çekip gittin

Meğer susmak insanın içiyle konuşmasıymış Geç fark ettim!"

yoksun...

Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... "Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... "Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... 

Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya ... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum... 

Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim… 

Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde... 
Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar... 

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi... 
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok… 
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz… 

Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya... 

Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla... 
Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak... 

Gel. Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver. Elim ol, ayağım ol, canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni, yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı cansız varlıklara, ne kadar çok sevdiğimi ... 

Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... İslenmeden geceler ... Sonra ölüm gelsin... 

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.

Aşk bitince...

Uzun bir ilişkiden çıkmışsanız...
Kendinizi yorgun hissedersiniz.
Ama ayrılık sürecini kontrol edememiş, birdenbire sona gelmiş veya açık açık terk edilmişseniz...
Kendinizi hayata karşı "yenik"hissedersiniz.
O zaman da ya bu "yenilgi"nin acısını çıkartmak üzere hırpalayacak şeyler bulmaya çalışırsınız (ki genellikle bu kendiniz olur) ya da kuyruğu ve "ruhu"dik tutmanın bir yolu olarak eski sevgilinize veya eşinize karşı "kayıtsız"olduğunuzu söylemeye başlarsınız.
Daha geçen gün medyayı pek meşgul eden bir evlilikle ilgili röportajda da görmedik mi! Terk edilen kişi eski sevgilisi ve evliliği hakkında konuşuyor, konuşuyor ama sonra da "Benim için herhangi biri artık o.
Nötrüm" diyordu.
Oysa kırgınlıklar, öfkeler, özlemler canlıyken nötr olmak mümkün mü? Hele hakkında konuşarak yaralarını kaşırken... İmkânsız! 


***
Bir kere şunda anlaşalım...
Eski sevgilinin yeni hayatında mutlu olmasını istemek ve bunu sık sık vurgulamak da, mutsuzluktan kahrolmasını istemek ve bunu neredeyse bir bedduaya çevirmek de hâlâ yüksek titreşimli bir duygusal bağın sürdüğünü gösterir!
Normal bir şey bu!
Hem söyler misiniz? "Nötr olmak" bir karar olabilir mi? Biten arkadaşlıklar bile ara ara zihnimizi kurcalarken, eski sevgiliyi nasıl birdenbire ve karar vererek zihnimizden silebiliriz?
O duygu durumu zaman içinde...
Bizim "kendiliğinden" sandığımız bir süreçte gelişir ancak! 
***
Esas neyi gözden kaçırıyoruz, biliyor musunuz?
Ayrılık değil dile, akla bile getirilmemişken...
İlişki görünürde hiç tökezlemeden sürerken...
Alışkanlıkların sıcak battaniyesi birbirinden ağır ağır uzaklaşan tarafların üşümesini bastırırken...
Kayıtsızlık canavarının büyümeye başladığını fark edemiyoruz ya da fark etmek istemiyoruz.
Birlikte bir hayat yürütmeyi planlamak ve birbirini sevmek yerine hep sırılsıklam aşkla birbirine bağlı kalmak isteyen fakat her gelecek projesinden fellik fellik kaçanmodern çiftlerin en büyük sorunu bu!
Gürültülü biçimde ayrıldıktan sonra eski sevgiliye kayıtsız kalmak zor. Ama ilişkinin tam göbeğinde birbirine karşı kayıtsızlık geliştirmek o kadar kolay ki! 
***
İlişki bitince her şeyin biteceğini sanıyor ve aldanıyoruz.
Oysa her güçlü ilişki kuytuda bir yerde uzun yıllar yaşamayı sürdürecek izlerbırakır.
Bazen ilişki biter ama aşk kalır...
Bazen ne ilişki kalır geriye, ne aşk ama bir bakarsınız ki, nefret ortalığın tozunu atıyor!
Bunların nedeni ayrı! Zaten popüler kültür sakız gibi çiğneyip duruyor bu konuları.
Ama şu çok açık...
Aşkın karşıtı nefret değil, kayıtsızlık!
/ Haşmet Babaoğlu

uzaktan sevmek

Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi.

Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.

"Seni uzaktan seviyorum...." diye düşündü erkek içinden. "Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan.... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."

Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel. Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi. Merkez Efendi'nin dediği gibi, "her şey zaten dengede ve ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde."

Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.

Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.

Bacağında şarapnel parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde, kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, "aman" der. "Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?" Halbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben, gül gibi geçiniyoruz, yanyana ama karışmadan birbirimize.


"Seni uzaktan seviyorum...." diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.

Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesin habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada "biz" diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!
Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.

Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. "Aşıklar kibirli olur" demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.

"Böyle adama
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine."


23 Ocak 2010 Cumartesi

fark edebilmeli...

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, 
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan. 
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; 
...
Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak.... 
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, 
Gerçekleştirmeyi denemeli! 
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; 
zamanın bir nehir, 
Kendisinin bir sal olup da, 
O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. 
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, 
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; 
Küçük şeylerle başlamalı belki; 
örneğin, bir kaç durak önce inip 
Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar,
yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; 
Gördüğünü hissedebilmeli! 
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat! 
İlla büyük acılar çekmemeli, 
küçük mutlulukları fark etmek için! 
Başkasının yerine koyabilmeli kendini; 
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli! 
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli! 
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine... 
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, 
seher yeli okşamalı saçlarını... 
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; 
fırtınada boranda; 
Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın! 
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; 
bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! 
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi,
mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli! 
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; 
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, 
hiç Çaresiz kalmamışsan, 
dermanı olamazsın dertlerin; 
ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların; 
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların... 
Ne, herkesi düşünmekten kendini, 
ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı! 
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; 
hep vermek ya da hep almak için... 
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, 
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli! 
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere... 
Hafızası olmalı insanın; 
hiç değilse, aynı hataları, 
aynı bahanelerle tekrarlamaması için! 
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak! 
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; 
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, 
hakkını verebilsin sevdiklerinin; 
Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için... 
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; 
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten; 
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan! 

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi....


17 Ocak 2010 Pazar

öğrendim..

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim. 

Mevlana..





veda...

incinecek hal kalmadı bende,
sana  bir tavsiye;

vedalar soğuk olur, sıkı giyin!

üşüyorum...



onarılmaz yaralarımız var artık. susuz tokluk arıyoruz belki de. yazık oldu mu? bilmem... olur mu?

sadece üşüdüğümü hissediyorum...

vedalar soğuk olurmuş, çok üşüyorum....

senin gülüşün bile sıcak...



15 Ocak 2010 Cuma

bu masala biz inanalım...

İstanbul elleri bağrında bir Mevlevi dervişi… 
Yeşil gözlerinin etrafında sema dönüyor düşe düşe. 
Hadi bir rahmet duası seslendir de gidelim bizde sesimizin İstanbul kederinden. 
Hiç kimsem… 
Her şeyim… 
Kimim… 
Kimsem… 
Var bildiğim… 
Yok olduğum… 
Yağmurum… 
Boranım… 
Rüzgârım… 
Severek incittiğim… 
hadi bir martı türküsü bul kanatlarına da, 
gidelim: İstanbul bahtı kara bir gelin olsun alnımızda. 
Hadi bu masala biz inanalım evvela…



alıntıdır...


14 Ocak 2010 Perşembe

...

Bir küçük yağmur damlası kadar 
Değerim yok mu sende? 



ben sensiz...

Düşlerin doruklarına kar yağıyor şimdi,
Üşüyorum,
Hasret sancısı bu gelip geçici değil,
Tüm kalbimle seni bekliyorum demek istiyorum,
Söyleyemiyorum,
Bir hayalin gölgesinde,
Seni sensizlikte yaşıyorum,
Ne güzel başlamıştık oysa,
Sen vardın hayatımda,
Düşlerime kar yağıyor,
Sensiz üşüyorum buralarda,
Seni düşünüyorum gecelerin vefasız ayazında…
Ayrılık ateşten bir ok bağrımda,
Geleceğin günün düşleri hep aklımda,
Uzaklarda beni unutmuş olsanda,
Umutlarım hep yanı başımda,
Bir rüya gördüm ben,
Düştüm aşkın kapılarına,
Çaresizlik diz çökmüş yanı başımda..
Günleri saymaktan vazgeçtim
Çare değil bana,
Günler haftaları kovaladı,
Senden haber yok yarınlara,
Haftaları saymaktan vazgeçtim,
Derman değil gönül yarama,
Haftalar aylara sarıldı,
Sen kimlerin boynuna,
Yıldızlar düştü saçlarıma,
Bir ömür heba sana,
Zaman dondu kaldı yokluğunun ağrısında,
Saatler seni vurdu her gece oluşunda,
Ne umutlar beslemiştik oysa,
Sözümüz vardı doğacak yarınlara,
Fırtınalı bir ömrün kıyılarında,
Saman alevinde savrulduk,
Küle dönen bir aşkın masalında,
Hiç bir şeyin tadı yok sensiz,
Geceler boyu ağlarım sessiz,
Sensiz...
Bir düş görmüşüz birlikte,
Sen benden habersiz,
Ben sensiz...