29 Kasım 2011 Salı

ben umut arıyorum..




Ben bulutların dilinden anlamam.
O yüzden sık sık yağmur yağar ben dışarı çıkınca.
Şimdi bütün bunların önemi yok.
Önemi yok şimdi bütün bunların.
Ben umut arıyorum.
Ben umut arıyorum.
Ben umut arıyorum.
Ben seni arıyorum.
|Tarık Tufan





inşallah derse yakaran inşa eder YARADAN




Bunca şeyi anlayınca, "inşaallah"
Çoktan dilimin en zarif duası oldu bile.
Yeniden kabul edilmenin beklentisiyle
"inşallah" derken içten içe
Ne sunulan tarlalara baktım ne de başka bir şeye.
...Zaten iyisinden bir tevekkül borçluyum rabbime
"inşaallah" dedikten sonra başlayan işe
Ruhum uyanıverdi, hani o yıllardır durmadan kıvranan
Sen de yeter ki onu an, çünkü
İnşallah derse yakaran inşa eder Yaradan.
Senai Demirci.





28 Kasım 2011 Pazartesi

Bundan evvelki hayatımın son günüydü, bundan sonraki hayatımın ilk.






Önce yatağımı topladım.Yorgana baktım, yastığa.Kolumdaki saat, vitrindeki lamba.Fotoğraflarım, ehliyetim, kimliklerim, nüfus kağıdım.Kapı üzerindeki ismim.Giysilerim, takılarım.Benden uzun ömürlü olacaklardı, kesin.Beni ben yaptıkları.
Dayanamazdım.
Önce bütün fotoğraflarımı bir araya getirdim.Hatırı sayılır bir yığın oluşturdular.Hepsini yaktım, küllerini savurdum.
Bütün kimliklerimi çıkardım teker teker.Kimi tek kimi çok imzalı.Onlardaki fotoğraflarımı da söktüm.İmzalarını kazıdım.?Onaylanmış kimliklerim? beni onaylamıyorlardı artık.
Ardından bütün yazdıklarımı topladım.Tezlerim, hikayelerim, gazete yazılarım, defterlerim, bir türlü bitiremediğim ansiklopedi maddelerim, denemelerim vesaire.Dergilerden, kitaplardan, gazetelerden.Nerelere gittilerse, nerelerde kaldılarsa.Çok kolay olmadı; ama oldu işte.Kimse fark etmedi.Kül yığını üzerinde onları da yaktım.
Bütün mektuplarıma geldi sıra.Tümünü gönderdikleri, sakladıkları yerlerden geri aldım.Kimileri dosyalamıştı.Eskiden olsa fena halde içerlerdim.Farklı isimlere ayrılmış bir hiza dosyalardan her biri üzerine adım yazılıydı.Kimi dostlarsa sağolsunlar, benim yerime çoktan yok etmişlerdi mektuplarımı.
Yazdıklarım bu kadarla bitmiyordu.Ne çok dağılmışım.Çekmecelerden, gözlerden, dolaplardan, masalardan, ne kaldıysa aldım.Hiç bir sigara paketinin, kibrit kutusunun, su ve elektrik alındısının arkasında tek cümle kalmadı benden geriye.Tek sözcük bile.Kaset yada cd kapaklarına çiziktirilmiş olabileceğim bir sözcük, bir tarih, tek mısra.Hiç birini atlamadım.Tablo arkası mukavvalarına bile baktım.
Okuduğum kitapların ilk sahifelerine ve satır arası notlarını teker teker elden geçirdim.Dahası altı çizgili satırları, bundan sonra okuyacak olana seslenen yanımı.Sildim.Hepsini sildim.Yepyeni oldular.Benden tek işaret taşımasınlardı.Benden geriye hiç bir şey kalmasındı.
Lisedeki sıramı buldum sonra, fakültede amfideki kolçaklı sandalyemi.Adımın harflerini kazımışım bir Yeni Türk Edebiyatı dergisinde ve altına tarih atmışım.Ne cesaret.Kanım damarlarımda üşüdü.Hırsla sildim hepsini.Fakülte kantinindeki masada Allah?tan adım yoktu.En zor olanı kütüğe girmekti, nüfusa yani.Ailemin bütün fertlerinin isimlerini bir arada gördüm.Bir kısmı, mor mürekkepli bir damga ile onaylı, kendilerinden uzun ömürlü olmuştu işte.Ne kadar isabetli davrandığımı tekrarladım yaşlı nüfus memurunun tekir kedisine.Görüntüm ?belki vardır- bilincine düşmesin diye gözlerine bakmadım.İsmimi yavaşça sildim koca sahifede kendisine ayrılmış yerden, yazıları sildim.Adı soyadı, bir boşluk.Doğum yılı ve yeri, yine bir boşluk.Ana adı, baba adı, onlarda öyle.Artık nüfusa kayıtlı değildim.
Son birkaç şey kaldı.Baktığım bütün aynaların derinliğinden, birikmiş olabilecek bütün görüntülerim topladım.Ayna, durgun su yüzeyi, cam parçası.Bir yığın görüntü arasından kendime ait olanları seçtim.Sonra adımlarımın izlediği, düştükleri kaldırımlardan.Elimin değdiği kapı tokmağı.Gözümün değdiği kitap sahifesi.
Son olarak bilincinde yada kalbinde beni biriktirmiş olabilecek bütün insanlardan kendimi geriye aldım.Hiç zor olmadı.Kalbin kapıları dayanıklı değildi.Bilinçse zaten çoktan mürai.Fark bile etmediler.En çok da kendimi öğrencilerimin kalbinden geri alırken hüzünlendim.
Artık yoktum.
Kimliklerim, yazılarım, çizilerim.El ve ayak izlerim.Fotoğraflarım.Gül devrim, lale devrim, nergis devrim.
Hepsi yok oldu.Dünya benden önceki dünyaydı.Arkamda bıraktığım hayatın son günü.
Akşam oldu.Yatağımı yaptım.Yorganım, yastığım.Vitrindeki lamba.Evim herhangi bir mobilya teşhir salonundan farksızdı.Bensiz bir dünya kalmıştı geriye.Benim yaşamadığım ve beni yaşamamış.
Yoktum artık.?Âyine-i mücellâda nihan?dım.
Öyle sandım, aldandım.
Bütün bunlar, yok ettiklerim, benim bilincimdeydi hâlâ.Dünyayı bensiz kılmıştım da beni dünyasız kılamamıştım.Olmadı kısacası.Yokluğun yolu bilinmemekten değil, bilmemekten geçiyordu, anladım.
Yatağıma girdim.Gözlerimi kapadım.Aklıma ilk gelen:?Hava yağmurluydu.Islak kaldırımlarda nergis açıyordu.Kucağımda bir demet nergis vardı?.(Ancak dikkatli okuyucular başa dönecekler.)
Gözlerimi açtım.Kalemi kağıdı aldım elime.Oturdum bu yazıyı yazdım.Önümdeki hayatın ilk günüydü.


nazan bekiroğlu









Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
Bilemem,
Belki bu yüzden
Ben sana yanlış bir yerden edilmiş
Bir büyük yemin gibiydim.

Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
Yine de döneyim döneyim istedim.
birhan keskin ....


sandım..




Bir gece sevdiğim içeri girdi.
Yerimden öyle bir fırlamışım ki elbisemin eteği mumu söndürdü.
Güzelliği ile karanlığı dağıtan sevgilim sordu :
-
" Ben gelince neden ışığı söndürdün..? "
Dedim ki :
- Güneş doğdu zannettim...


sadi şirazi..




gitme





Gözlerini sil ve bu sevda kadar koyu bir çay tutuştur ellerime.
Yok, gitme!
Gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor,
Özlemeyi yutkunuyorum;
Sonra pencerene ürkek kuşlar konuyor
Şu gök var ya şu gök, birden üstüme çöküyor,
Yok.. gitme!
Gitme aç göğsünü ısınıp kalayım öyle...


yılmaz odabaşı..








‎'Değil mi ki. Kavuşmalarımız topal. Ayrılıklarımız

koşar adım!''

|Cahit Zarifoğlu





sahi sevgi neydi....




Yaşanan, yaşanmamışlığın tanığını yek değerinde bulunca baş başa vermiş iki suretten biri diğerine aşkın kelimesini sordu;
diğeri gülümsedi ve ona aşkın, bu dünyadan olmayan bir zamanda bütün ruhların toplandığı mekanda, ruhun sözleştiği tanışını bu dünyada hatırlaması olduğunu anlattı.

Ama, dedi biri ''hesapta ruhun tanışını bu dünyada hiç bulamaması, ona rastlayamaması var.''
diğeri, ''buldum zannedip de yanılmak var diye ekledi.''
''bulup da tanıyamamak var'' dedi biri.
ve ki ''bulup da onun tarafından hatırlanmamak var '' diye tamamladı diğeri."


nazan bekiroğlu




25 Kasım 2011 Cuma

kadın





Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır...


Nazım Hikmet






17 Kasım 2011 Perşembe

buldum...





“Buldum: Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor. Bu sefer gerçekten gülümsedim. İster görün, ister görmeyin; gülümsedim işte. Her şeyimi kaybetmedim daha; çıkmayan candan ümit kesilmez, havlayan köpek ısırmaz. Hay Allah kahretsin!”
”Yalnızlığa dayanmanın en önemli şartı, her şeye karşı hazırlıklı bulunmaktır.”
“Kimsenin doğru dürüst okuduğu yoktu. Doğru dürüst hissetmesini bile beceremiyorlardı. Bu yüzden insan, duyduğu şeyleri söyleyen insanların kültürüne güvenemiyordu. Belki bu zavallılığın, bu yarım yamalaklığın, bu gülünç durumun bile bir aslı, gerçek bir biçimi vardı.”
”Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bu zamana kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde.”
"Eve, yalnızlığıma döndüm.”
”Durmadan düşünmekten başka ne yapıyordum ki?”
“Yalnızlık, hafızayı zayıflatıyordu.”
“Üç çeşit hafıza vardır: Göz hafızası, kulak hafızası, el hafızası. Bunlardan en iyisi el hafızası, yani yazarak öğrenmektir.”
”Bir yerde düşüp kalmaktan korkuyorum; evim, yatağım filan hemen yakınımda olsun istiyorum. Gözlerim de iyi değildir, sekiz miyop. Gözlüklerim kırılırsa, evin yolunu bile bulamam.”
”Sen bize güzel bir masal anlatırsan, dedim ona, ben de senin sayende dünyaya belki yeni bir şeyler söylerim.”

Oğuz Atay 



















‎"Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek.
- O yangına her şeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı."




Yıllar yılı hasretle beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl körleşirse, aşk da körelir yakına gelince...

Sanki özlemdir aşkın çimentosu; özlem çekildi mi aşk, kumsalda şehvetinden soyunmuş yatan çıplak bir beden kadar sıradanlaşır, ehlileşir, söner.

Belki ondandır aşkların en güzelinin mektuplara yazılmış, şarkılara dökülmüş, telefonlarda söylenmiş oluşu...

Mutlu aşkta yazılacak bir şey bulunamamıştır çünkü...


can dündar..






16 Kasım 2011 Çarşamba

the notebook





Allie: Kimi seçersem seçeyim birileri mutsuz olacak.
Noah: Lanet olsun birilerinin ne istediğini bırak! Sen ne istiyorsun?

Noah: Benimle kalsan ne olur sanki ?

Allie: Seninle kalmak mı neden ? Halimize bak şimdiden kavga etmeye başladık.

Noah: Evet hep böyle yapıyoruz ! Kavga ediyoruz. Ben kibirli sersem biri olmaya başladığım zaman, sen bunu bana söylüyorsun. Sen baş ağrısı olmaya başladığın zaman da, ben sana bunu söylüyorum. Senin duygularını incitmeye korkmuyorum. Çünkü sen yine bir sonraki baş ağrıtıcı bir şeyi yapmaya koyuluyorsun.

Allie: Ne olmuş yani ?

Noah: Yani ilişkimiz kolay olmayacak. Gerçekten zorlu olacak ve buna her gün katlanmak zorunda olacağız. Ama ben bunu istiyorum. Çünkü seni istiyorum. Senin tamamını sonsuza dek istiyorum.

Noah: Benim için bir şey yapar mısın lütfen ? Benim için hayatının 30-40 yıl sonrasını gözünün önüne getirmeye çalış lütfen. Eğer o adamla görüyorsan git !… Seni bir kez kaybettim ve eğer gerçekten istediğin oysa sanırım tekrar kaybetmeye dayanabilirim. Ama sakın kolay yolu seçme !

” Kadınları bilirsin, doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şartlarda her şeyi yapabilirler. “







15 Kasım 2011 Salı

Ne zaman eşinizle bir sorun yaşarsanız avucunuza bakın..

















Ne zaman eşinizle bir sorun yaşarsanız avucunuza bakın.

Sorunların olabilirliğini kabul ederseniz. Çözümlerinizde hemen elinizin altında, avucunuzun içinde sevildiğinizden ve sevdiğinizden şüpheye düşerseniz avucunuzu açıp parmaklarınızı sayın.

Baş parmağınıza bakın önce. Size en yakın olan parmağınız. Diğer dört parmağın hareketlerini anlamlı kılan o. Gerektiğinde her parmağın yanında hazır oluyor, yardımına koşuyor. Vazgeçebilir misiniz başparmağınızdan?

Peki ya eşinizden? Size en yakın o iken kesip atabilir misiniz onu hayatınızdan? Her halinizde hemen yanı başınızda olmuşken ve olmaya hazırken, gözden çıkarır mısınız eşinizi?

Hayatınızda başka her şey onun yakınlığı ile sevimli geliyor değil mi size? Bütün akrabalarınızla ilişkilerinizi eşinizin yakınlığı anlamlı kılıyor değil mi?

Şimdi de işaret parmağınıza bakın. Güzel bir şey görseniz hemen onu uzatırsınız. Beğendiklerinizi gösterirsiniz onunla. Doğru olanı onunla işaret edersiniz.

Eşinizi de onca insan arasından parmakla gösterilir bulmuyor musunuz? İlk gördüğünüzde, ilk sevdiğinizde, yüreğiniz ilk ısındığında, kalbiniz tıpkı işaret parmağınız gibi onu göstermişti size. Şimdi nasıl yalancı çıkarırsınız kalbinizin işaretini?

Nasıl güvenmezsiniz kalbinizin seçimine? Hem sonra işaret parmağınızın göstermeye değer bulduğu güzel şeyler yaşamadınız mı onunla? İşaret parmağınızın göstermeye değer bulduğu doğruları paylaşmadınız mı onunla?

Şimdi kesip atacak mısınız işaret parmağınızın size gösterdiğini? Elinizin tersiyle itecek misiniz kalbinizin işaret ettiğini?

Orta parmağınıza bakın şimdi. En uzunu o parmaklarınızın arasında. Yüksekte duruyor. Hepsinden öteye uzanıyor.

Vazgeçebilir misiniz orta parmağınızdan? Hepsinden uzun diye lüzumsuz görürü müsünüz onu?

Peki ya eşiniz? Bütün kadınlar yada erkekler arasında kalbinizin sırlarına aşina olacak kadar farklı değil mi o? Bütün kadınlar ve erkekler arasından sizin için özel olarak sıyrılıp gelmiş değil mi? O sizin için en yüksek konumda değil mi?

Sizi başka bütün erkekler ve kadınların üzerinde tutmadı mı? Vazgeçebilir misiniz ondan şimdi? Onu herhangi bir kadın yada erkek gibi görebilir misiniz?







Şimdi de yüzük parmağınıza bakın. Parmağınızı ne zamandır çevreleyen o altın yada gümüş halkayı ilk taktığınız günü düşünün. Ne kadar heyecanlıydınız değil mi? Hayatınızın kadınını yada erkeğini bulduğunuz o günü yeniden yaşayın.

Tekrar bakın eşinizin gözlerinin içine. Onu kendinize biricik yapan sırrı yeniden hissedin. Eşinizin sırf size razı olması onu sizin için biricik yapmaya değmiyor mu? Şimdi yüzük parmağınızı atabilir misiniz elinizden?

Ve son olarak serçe parmağınıza bakın. Ne kadar da incecik ve zayıf değil mi? Eşinizin kalbi gibi. Size sırlarını açmış, sizin sırlarınız paylaşmış bir kalp sizin için süslenip bezenmiş paha biçilmez bir ayine gibidir. Bakınca kendinizi gördüğünüz bu ayna, öylesine kırılgandır ki, sizden gelecek küçük bir fiske parçalayıp köreltebilir onu.

Özellikle size karşı savunmasızdır ve özellikle sizden gelecek darbeler onu en hassas yerlerinden çatlatabilir. Başkası karşısında bu kadar kırılgan değildir eşiniz. Tıpkı serçe parmağınız gibi... şimdi dilerseniz vazgeçin serçe parmağınızdan. Nasılsa ince ve zayıf diye koparıp atın onu elinizden.

Hiç olur mu?

Dr.Senai DEMİRCİ










13 Kasım 2011 Pazar

şimdi...



Şimdi okunmuş kitapları yeniden okuyorum. 
Şimdi bildik müzikleri yeniden dinliyorum. 
Yenmiş yemekleri yeniden yiyorum. 
Sevip yitirdiklerimi yeniden seviyorum. 
Şimdi uykusuzluğumu yeniden uyuyorum. 
Şimdi açlığımda yeniden acıkıyorum. 
Şimdi gittiğim kentlere yeniden gidiyorum. 
Şimdi havada uçuyor, raylarda, su yüzeylerinde, yaşama ve ölüme karşı duyduğum aynı umursamazlıkla dolaşıyorum. 
Tartışmaları biliyorum. 
Duyguları. 
Korkuları. 
Sözcükleri. 
Her dili anlıyorum. 
Anlıyor ama kavrayamıyorum....
t.ö




11 Kasım 2011 Cuma

İNAN BATMIŞ ŞEHİRLER GİBİ ONARILMAZ ANILAR



Karşımıza erken çıkmış insanları, yolun dışına sürerken; 
bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
 Hayat her zaman cömert davranmaz bize. 
Tersine, çoğu kez zalimdir. 
Her zaman aynı fırsatları sunmaz. 
Toyluk zamanlarını ödetir, 
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, 
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün. 

Bir akşamüstü yanımızda kimsecikler olmaz ya da olanlar olması gerekenler değildir. 

Murathan MUNGAN 





10 Kasım 2011 Perşembe



Senin gözlerindeki kuyulara yuvarlandım, ateş senin saçlarındı. 
Beni fark etmediğin her gün bir yanım daha sancıyordu. 
Belki de gözlerine bakmanın günahıydı, kurduğum hayallerin bedeliydi üzerimde gezinen süzinak hüzünler. 
ilk ben aşık oldum
İlk günah benimdi...


Tarık Tufan...




8 Kasım 2011 Salı





Rakı; bu meret öyle bir merettir ki, acıyla içilir, tatlıyla içilir, 
neşeyle içilir, ağlayarak içilir, 
kavunla içilir, peynirle içilir, ikisi beraber çok güzel içilir, 
yemekle içilir, suyla içilir, susuz içilir, sodayla içilir, şalgamla içilir... 
Ama, bir tek salakla içilmez..
NAZIM