31 Aralık 2009 Perşembe

bu gece...

Ben diye bir gece yokken 
Olmayan yıldızların ışığı gözlerini yakacak 
Ağlamalarım gelecek aklına 
Durup dururken sigaran sönecek 
Söylemediklerin dudaklarını ıslatacak 
Taa gözlerinden... 
Kıyamazsın sen bana bilirim 
Kıyamazsın sen bana 
BİLİYORUM BU GECE BENİ DÜŞÜNECEKSİN! .. 

gerçek...

"Gerçek korkutmuyor beni. 
Sırrımı ele vermek gibi bir endişem yok. 
Ama sözcükler bugüne dek hiç istemediğim kadar güçsüz ve kurnazdılar. 
Bu alda-tıcılık bir uyan biliyorum: gerçeği rahat bırakmak daha soylu bir davranış olurdu. 
Onu saklı tutmak gerçeğin yararına olurdu. 
Ama sorunu birazdan kökünden çözeceğimi umuyorum. 
Sorunu kökünden halletmek de soylu ve önemli bir davranıştır."



hüzün...

Hüzün;bir gece çöl yolunda gözlerine rüzgarın,kumlar içerisinden yaşları değdirmesi.Hüzün;cam kenarından imkansızlığa bakan gözlerin yağmurlara karışması..Hüzün;susamış bedenlerin sahte mevsimlere söylediği tek kelime....Hüzün bir kere uğramışsa yanına,ellerin kanar gülleri tutarken.Gönlüne seher yelleri sarılır,rüyalardan uyanırken.Umut etmeyi umarsın yüreğinden.Tutunacak bir dal ararsın ötelerde.Düşersin boşlukta.Elini uzatırsın bilinmezlere.Karanlık tutar elinden.Yıldızların olur benliğin.Karışamassın dünyaya çünkü derdin dünyadan derin.Bir kızıl gökyüzünün en taze doğuşunda en bilinmez ve görülmez yerinde saklanır yerin.Sen konuşur,sen ağlarsın.Sen tanırsın kendini.Seni sana anlatırsın.Senden sen şikayetçi olursun.Sensizliği sorarsın doğan güneşe.Dem vurursun zamandan aheste aheste.Bilirsin ki yüreğin açılmayı bekleyen bir kafeste.Kimbilir hangi aşktan hüküm giymişte yatar bağrı yanıklar hüzündeki hapiste.

Hüzün,yürek devletini içten sarsan bir depremdir çoğu zaman.Sarsılırsın ve kalırsın bazen gözyaşı enkazlarının altında.Beton değildir seni ezen,gözyaşının hüzünden örülmüş mahsenleridir üzerindeki.Üzerindeki yük değildir belini büken,taşıdığın yoğun duygulardır 
belkide.Kütlesi hacminden büyük duygular.Hüznü yüzünden belli duygular....

Hüzün yansımışsa pencerenden içeri duvarların boyanır ilkin ona.Nereye baksan onu görürsün.Yalnızlığının bir yansıması olur dört duvar sana.Duvarlarının her yanında yalnızlığının portresi vardır.Kumbaranda biriken gözyaşlarıdır.Resim sayfalarında silinmiş mutluluklar vardır.Hüzün der için.Hüzün söyler duan.Hüzünle serilir seccaden.Hüzne yolculanır yüreğin...
Kuşlar çırparken kanatlarını gökyüzünde her kanadın esintisi eser gözlerine.Yüreğini salıverirsin kanatlarının üstüne.Güneşi görürsün mesela.Niye yandığını anlatır sana.Dağları görürsün.Niye bu kadar heybetli olduklarını dinlersin.Kuşlarla dost olursun.Bir kumruyu dinlersin mesela.Ondaki aşkı alırsın heybene.Bulutların saflığıyla sarınırsın.Maviyle renklenirsin.Ve anlarsın artık yerde hüzün,gökte hüzün.Hepsi hasret "BİR"ine.Sende hasret ol hep "BİR"ine,"BİR"liğine..
Ebedi hüznü giyerken üzerine gülü ölüme giydiriyorsun aynı zamanda.Yanıyorsun hep ama yakamıyorsun.Ağlıyorsun ama ağlatamıyorsun.Kanıyorsun ama kanatamıyorsun.Acıyorsun acıtamıyorsun.Çünkü hüznün,sahibine.Sahibinden öğrendin üzülsende üzmemeyi.Sahibindir seni yaşatan,sana yaşam veren.Ve sahibindir sadece hüzün denizlerinde gezen yüreğini kıyıya çıkartacak olan...Son verilirken dünyada dostluğa  aşka artık.İnat olsun dünyaya,dostumdur hep adımı dost koyanlar aşkımdır bana aşkı yaşatan o yar.Ve bu dünyada hüzünlü olmak bir acizlikse artık,selam olsun benim gibi aciz insanlara....

Ve yine hüzün dolmuşsa odama,odam dar gelir bana.Yanarım yanarımda yakamam ben asla...
zor doğum gününe ilk kez üzülmek...


30 Aralık 2009 Çarşamba

unutma...

Hayalsin dünümden kalma
Nöbeti geçmek bilmeyen gecelerde misafirsin bana
Tövbelerimin duası
Alışkanlıklarımın belası gibi
Bırakılmıyorsun zamana
Unutma !


29 Aralık 2009 Salı

final haftası...


http://arsiv.zaman.com.tr/2003/03/12/yazarlar/hilmiyavuz.htm 
Hasan Öztoprak’ın ‘İmkansız Aşk’ adlı romanı, yayıncısı tarafından piyasadan çekilmiş, satışı durdurulmuş;– gazetelerde yayımlanan haberlerden öğreniyoruz bunu.haber başlığı bu...
imkansız aşkta olsa....

28 Aralık 2009 Pazartesi

Tanrım...

Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için, 
           Ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için bana yardım et. 
           Eğer bana para verirsen, mutluluğumu alma


      Ve bana güçler verirsen, muhakeme yeteneğimi çıkarma. 
           Eğer başarı verirsen, alçakgönüllülüğü çıkarma, 
           Eğer bana alçakgönüllülük verirsen, saygınlığımı çıkarma. 
           Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et, 
           Benim düşüncelerime katılmıyorlar diye bana karşı onları hainlikle suçlayarak onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme. 
           Kendimi sever gibi diğerlerini sevmeyi, 
           Ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi yargılamayı öğret bana. 
           Başarılı olduğum zaman, sarhoşluğuna izin verme, 
           Ne de başarısız olursam umutsuzluğa düşmeme. 
           Daha ziyade başarısızlığın, başarının önünde bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla. 
           Hoşgörünün güçlerin en büyüğü olduğunu ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünümü olduğunu öğret bana. 
           Eğer beni paradan yoksun bırakırsan, bana umut bırak. 
           Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan, 
           Başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana. 
           Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfünü bırak. 
           Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücü ver bana. 
           Ve eğer insanlar bana zarar verirse, 
           Affetme ve merhamet gücü ver bana. 
           Tanrım... Eğer seni unutursam, sen beni unutma...

27 Aralık 2009 Pazar

ben..

Ben sana uyandım, sen başkaları ile uyurken...
k.i

24 Aralık 2009 Perşembe

Sevgiye dair

Mumun yanına oturmuş, kıpırdanan alevlere içini dökerken yanaklarından yaşlar süzülüyor ve mırıldanıyordu:



-Ey sevgili! Hayalin gözümde, ismin dilimde, sarayın kalbimde... Peki ama nereye kayboldun?!. Gözlerim her yerde seni arıyor, hâlbuki işte gözbebeğimdesin; kalbim durmadan seni özlüyor, hâlbuki işte bağrımın içindesin. Kaybolup gittin desem kalbim beni doğrulamıyor. Çünkü sen onun içinde bir sır gibi kaldın, hiçbir yere ayrılmadın. Yok, gitmedin, hep yanımdasın desem, gözüm beni yalanlayacak, hani nerede sevgili, diyecek. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kaybolan ile bulunan, doğru ile yalan arasında şaşkın kalakaldım. Gönlümdeki yangına şahitlik ederek şu alevlerin içinde gülümseyen, şu gözyaşıma yansıyan hayalin ne vakit hakikat olacak? Ateş ile su arasında kalan hasretim ne vakit dinecek? Neredesin, kiminlesin, neylersin bilsem!.. 
Baştan sona hasreti anlatan bu sözleri işitince içimin burkulduğunu, derin bir keder hissettiğimi itiraf etmeliyim. "- Galiba kurt ile kuzu, aslan ile ceylan rollerini değiştiler" dedim içimden. Çünkü bir sevgili, ancak böyle bir durumda içini dökerken yukarıdaki cümleleri söylerdi. Seven ile sevilen arasında olup bitenler değiştikçe kimlikler de değişir, seven ile sevilen rol dönüşümüne uğrarlardı. Bu durumda seven işin başlangıcında sevgiliyle ilişkilendirilen, ona benzeyen her şeye ilgi duyuyor, benzemeyenleri bile ona benzetiyor, bundan haz alıyordur. Mecnun dağda tuzağa ayağını kaptırmış bir ceylan görünce onun gözlerini Leyla'nın gözlerine benzetmiş, sırf bu yüzden avcıyı bekleyip diyetini ödeyerek onu serbest bırakmıştı. "Niçin böyle yaptın?" dediklerinde ise "Leyla'ya benzeyen birine zulüm yaraşık değildir!" cevabını vermişti. Mecnun o vakit Leyla'nın aşkının henüz başlangıcında olduğu için böyle davranmıştı. Çünkü sevgi kemale erince seven, mükemmelliğin yalnızca sevgilide olduğunu fark eder ve artık ona benzer bir şey bulamaz. Tıpkı bunun gibi sevginin başlangıcında seven feryat figan eder, ağlayıp inler, yanar yakılır, kalbindeki ateşin dumanı ağzından ah olarak çıkar. Ama sevgi kemale erip de sevenin varlığını ele geçirince artık inlemeler ve ağlamalar son bulur, seven latif bir cisme dönüşür; kusurluluk biter, paklık başlar. Yani ateşin alevi büyüdüğü vakit dumanı azalır, hatta kaybolur gider. Bu durumda sevilen seven için kesif bir dumana dönüşür. Hem de bütün alevi örten bir duman. 
Hayal ile gerçek arasındaki sevgilinin hikâyesine dalınca birden şehrimi özlediğimi hissettim. Sevgi bana şehri hatırlatmıştı. Belki de sevgi şehri özlemekti. Çünkü şehirler sevgililer gibi sevgileri de saklar, perverde eder. Birden fark ettim ki düşündüklerim yüzünden gönlüm hassaslaşmış, yüreğimin titremesi iki katına çıkmıştı. Sevgi hatıraları yenilemek, eski dostları yeniden görmeyi arzulamaktı herhalde. Çünkü bunu hayal ederken bile sevgi insanın içini ısıtıyor, huzur veriyordu. Hayat sevgiyle yaşanmalıydı. 
Bir ara "-Acaba aslan da ceylanın yurduna varırken seviniyor mudur?" diye içimden geçirdim. Acaba onun dışında sevgisini yitirdiğini, ona varınca da sevgiyi bulmayı umduğunu söyleyebilir miydim?!.. Hani herkes için matem olan yurt, seven için bayram, herkese Muharrem olan günler sevene Zilhicce olur gibi... Zeliha'nın, bütün adların içine Yusuf'un adını gizlemesi gibi... Sevgili adını diğer adları söylediğinden daha sıcak bir içtenlikle söylemek, sevgi kelimesini başka kelimelerden farklı telaffuz etmek, sevgi derken sanki yüreğinin bir parçası da ağzından birlikte dökülmek, sevgilinin kalbiyle sevenin kalbi arasında bir ilmeğe bağlanmak gibi... 
O zaman düşündüm. Sevenin özünde taşıdığı cevher neydi de sevgili o cevhere yansıyordu? Seven, sevgiliyle olmaktan menfaat uman değil, menfaatini sevgiliyle olmaktan umandı çünkü. Sevdiğini söyleyenlerin çoğu ancak sevgilinin bezirgânları, hakiki seven ise onun satışa çıkarılmış metaıydı. Sevgili ona "- Gel kendini ben eyle.!" dese derhal feda olur; çünkü ona muhtaçtır. Eğer seven kendini hakikaten o eylerse belki o da kendini seven eylemeye yönelir. Eğer sevilen kendini seven eylerse, bilinsin ki sevgide ihtiyaç içinde kalmış demektir. Eğer seven kendini sevgili eylerse tamamlanma sevilende gerçekleşmiş; böylece her şey sevilen olmuş sayılır. O vakit niyaz aradan kalkar her şey naz olur. İhtiyaç aradan gider sevgide kendine yeterlilik başlar. Fakirlik kaybolur, zenginlik gelir. Velhasıl her şey bir çare olur, çaresizliğin adı yeryüzünden silinir!.. 
Bütün bunları düşündükten sonra bir karara vardım. Seven sevdiğini bir sevgili, bir canan sanırsa yanılır; oysa bilmelidir ki sevilen sevenin cananı değil bizzat canıdır. 
Ey büyük üstad, ey Fuzulî!.. Sen Leyla ile Mecnun'u yazmasan, cihanda sevgi adı eksik kalırdı!.. Değil mi ki söyledin:

Cânı kim cânânı için sevse cânânın sever
Canı için kim ki cânânın sever cânın sever..
 -İskender Pala

hayat...

"Ne var ki hayat, 
biz planlarımızı yaparken peşimiz sıra sessizce gelip,
o pek süslü pek fiyakalı planlarımıza Miki kulakları, 
vampir dişleri, 
pos bıyıklar çizen yaramaz mı yaramaz bir çoçuk. 
Sen istediğin kadar planladığını zannet geleceği, 
o gene bildiği okur."

23 Aralık 2009 Çarşamba

pervasız bu kez bulutlar...

Pervarili Bulutlar

tenini sınar bir ustura ince ince sızar kan
bir tren sisleri yara yara geceyi çizer raylara
bir adam, kapılmış da pervarili bir buluta
gider kendi kendine, kendi kentine

adamı orada unutmuşlar...

üşütürken ömrümüz rengini paslı yalnızlıklarda
kime baksam yanlış hayatlarda hep alabora
sana baksam bir malatya kaysısı gibi unutulmuş dalında
her vagon bir trene kapılmak rüyasında

vagonları orada unutmuşlar...

her sevda yanılgıda, her menzil bir ıskarta
herkes bir yer açmış kendi uçurumuna
yaşanır mı böyle şekilsiz, böyle kimsesiz, sessiz
böyle limansız, böyle imlâsız, yârsız

sevgiyi sularda unutmuşlar...

biz yenildik... daha çok yenecekler
mağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler
böyle pusatsız, böyle şarkısız, sazsız

beni burada unutmuşlar...

acımamışlar... hiç acımamışlar
ne bulut bırakmışlar ne çocuk
ne bahar bırakmışlar ne de yolculuk
bunu bildikçe üstlendim cinnetimi

zulmü yurdumda unutmuşlar...

sen şimdi buruşmuş ayrılıklarda
şimdi lime lime yoksulluklarda
kalbindeki güllerin tozunu alıyorsun
sen başın dimdik geçerken acılardan
sabrın dağlarını parçalıyorsun

seni orada unutmuşlar...

bizi ter içinde ayrılıklarda, bizi düzenbaz şarkılarda
bizi günlerin çökmüş avurtlarında, sökülmüş uykularda
trenler sisleri yara yara geceyi çizerken raylara
ilkyazların kapısında bizi kar boranlarda

unutmuşlar... unutmuşlar...

böyle limansız, böyle imlâsız, yârsız
böyle zulasız, böyle şarkısız, sazsız
seni orada... beni burada
öyle hasret bir dokunuşa

unutmuşlar... unutmuşlar...

bu şehirlerin rezil uğultusunda
biz yenildik...daha çok yenecekler
mağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler...

Yılmaz Odabaşı

pervasız

biz yenildik... daha çok yenecekler
mağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler
böyle pusatsız, böyle şarkısız, sazsız

.............................
.............................

Yılmaz Odabaşı


21 Aralık 2009 Pazartesi

geldim...

Sevgili olmakla Eş olmanın ayrımına varmadan evlilik kapısından içeri adım atma... 

Çünkü sevgili olmak aşkla, 

Eş olmak acıyla imtihanı gerektirir... 

Aşk ile olan imtihandan başarılı çıkanlar eşinin kıymetini anlayanlardır... 

Çünkü Aşk affetmemeyi ama Eş olmak affetmeyi ve korumayı amaç edinir...

bârânî...


20 Aralık 2009 Pazar

uzaktan...

Uzaktan seviyorum seni.. 
Kokunu alamadan, 
boynuna sarılamadan, 
yüzüne dokunamadan.. 
"Sadece seviyorum" .