21 Ekim 2011 Cuma

mum ile pervane...



Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç? Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini… Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir… ‘Aşk odu önce ma’şuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın… Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek. Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün.




İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar. Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek… 


İskender Pala 


18 Ekim 2011 Salı

içeriden açılan kapı....




"Kainatın Işığı" adı verilen tablo Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. İngiltere'de 18. yüzyılın ünlü ressamlarından olan William Holman Hunt'un bu tablosunda, gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam bir eliyle feneri tutuyor, diğeriyle kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler halde duruyordu.
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü:
"Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım," dedi. "Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..."
Hunt gülümsedi: "Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı. "Bu kapı insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kola gereksinim yoktur."

yorum tek kelimeyle MÜKEMMEL....




Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün.
Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur; o ancak içeriden açılır..
diyen mevlanayı doğrular gibi..
ne kadar gerçekçi ve akıllıca bir tablo.etkilendim doğrusu.insan yüreğini bana göre çok güzel anlatmış.o kapıda duran bekleyen belki bi sürü kişi vardır belki ama kapı kapalıdır bir türlü açılmaz..asıl sahibini bulamamışcasına ve öyle an gelir ki kapıya vurmadan bile içeri alınırsın.gönlünden söküp atması da tıpkı tabloyu doğrular gibi senin hazır olman lazım hayatına birini almak ve onu hayatından çıkarmak sana bağlı.ama kalp ile mantık arasındaki çekişmeyi saymıyorum yoksa kapı ne tam kapanır ne de tam olarak açılır.

hepimiz doğru insanlara kapımızı açarız umarım.ya da bize açılan kapıların doğru olmasını dileyelim ya da ya da doğru insan olalım başkası için herşeyden önce kendimiz için ..ne de olsa herkes doğru insanı aramakla mesgul kimse doğru insan olmak konusunda konuşmuyor :) ben de dahilim :)))) ama en azından kendimi eleştirebiliyorum bu da güzel olsa gerek ...

16 Ekim 2011 Pazar

yağmur eşliğinde dinlenesi şarkılar...



neden olur bilmem yağmur yağdığında içinde yağmuru barındıran şarkılar hep hoş gelir bana..bir çok şarkı var aklımda bana kalsa parçaların hepsi güzel ama hayatım boyunca dinlemekten en zevk aldığım parçalar sorulacak olsa önceliğin tabiki hüzün kovankuşu olur hiç düşünmem bu cevabı verirken.emel sayın tanju okan vazgeçilmezlerim..kadınım, öyle sarhoş olsam ki bak yeşil yeşil gözler kalbin aynasıdır.candan erçetinin de bir çok şarkısı ama ondan da favorii nedir dense mühim değil ve sensizlik derim anında:)))
aşağıdaki şarkıların hepsi ruhu dinlendiri bana klsa ama gözlerini kapatıp da hüzünkovan kuşunu dinlemek kadar beni dinlendirmez hiç bir ritim..biraz da yağmurun sesi aşka davet edince daha ne olsun :) aslında yanında da toprak kokusu olsa eksiğim kalmaz:)
yağmuru da sevmek lazım rahmettir her şeyden önce.....




gözyaşına dök yağmuru
düş uçacak bahara doğru
yollara açılıp konuşacak
mutlu edeceğim yokluğunu
huyumdur hep ölürüm
nice aşklara bölünürüm
ayımdır hep tutulurum
nice ışıkla korunurum
hüzün kovan kuşu gelmiş
gecenin yanağına konuve
rmiş 
ay tenli aşık
şarkıma karşılık vermiş
Düşsokağı(her zaman favorimdir yağmur da da güneşli havada da )
http://www.youtube.com/watch?v=jEyPBHRRkR0




Gitmem gerek bu şehirden
Bir rüya oldun sevdamın gergefinde
Neden çocuklar beni gösteriyor
Yağmur yağsa güneşin yerine
Bir çocuktum sevmiştim
Avuçlarımda aynalar
Gayret et güzelim elini uzat
Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret
Düş Sokağı...




Yağmur yağsa,uykum kaçsa
Bir kuş konsa badi parmağıma
ağlardım bir başıma
Sevdadandır, sevdadandır
Sevdadandır dedi annem aldırma
Aldırma gel yanıma
Ezginin Günlüğü





Tam ortasındayım yağmurun
Karın soğuğun ortasındayım
Nasıl da paylaşıyor insan isterse
Nasıl da birmiş meğer hasretler
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye
Sevmeye, öğrenmeye...
MFÖ



Son yaprağı düştü güzün
İçimin buruk çığlığı artık yüzün
Aşk bazen bir düş yarası
Ne çok tanıdık, bildik bu hüzün
İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince
İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle
Sensiz elbette ölmem
Ama inan kalbim kekeler.
Feridun Düzağaç...



Her maske birşey söyler
Nefretler sevgiler
Bırak artık sevmiyorsan eğer
Oysaki özgürlüğü seçmek
Başka vücütlar sevmek
Bir şehri tam kalbinden
Beyninden vurup gitmek
Var aklımda bir yağmur
Çok uzaklardan çağırıyor
Gelirsen severim diyor
Yağmur yağmur çok uzaklardan
Çağırıyor gelirsen severim diyor.
Teoman...


Beni sevmezsen yağmurları sev
Bulutlar ağlasın sen gül güneş doğsun yeniden
Gidiyorum gözüm yaşlı
Hatıran har yüreğime
Sen sev yağmurları
Yağmurlar yağsın üzerime ..
Şebnem Ferah.



Sokaklarda yanımda dolaşan yağmur
Geceleri başucumda duran yağmur
Avucumda ellerin yerine yağmur
Vur yüzüme vur yüzüme
Saçlarımda nefesin yerine yağmur
Dudağımda dudağın yerine yağmur
Gökyüzünden çaresizliğimi yağmur
Vur yüzüme hadi vur yüzüme
Yağmur.. 
Cem Adrian


yağmur 
geri verecek buharlaşan sevgimizi
yağmur
sessizce silecek kibirimizi 
Bertuğ Cemil..


Dışarda yağmur yağıyor
Gitme Vakti benim için
Biraz yürürsem altında
Belki yıkanır içim
Yüksek Sadakat..



okunmuyor adı artık yıldızlarda
ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
sorma bana, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma n'olur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma 
Gripin..,


Her Yagmur Yagdiginda,
Gözlerin Hep Aklimda,
Adini Ne zaman Ansam,
Yagmur Yagar Buralara..
Kisacik Bir Askti Bu Yasadigimiz,
Tatli Bir Oyundu Oynadigimiz
Sinem..



Bir küçük yağmur damlası kadar
Değerim yok mu sende?
Güz ayrıldığımız gündür kimbilir kaçı bitmiş
Gözyaşı yok bende....
Yalın..




Gittiğin yağmurla gel,
Küskünüm yağmurlara,
Gittiğin yağmurla gel,
Böylesi daha güzel,
Ayna...


Yağmur ne güzel yağıyor
Öyle kal yanımda
Ayna..


12 Ekim 2011 Çarşamba

hiç bir yere doğru





Sana hoşçakal demeye geldim,
sen yoksun, iyi ki yoksun.
bütün gün sokaklarda, amaçsızca dolaştıktan sonra
yapayalnız, boş, hiç dolmayacak bu eve geldim.
eski bir daktilonun, plakların, boş bir yatağın insansız,
hiç giyimeyecekmiş gibi duran askıdaki elbeselerin
resimlerini çektim. bu evde yalnızlığın nasıl olduğunu öğrendim.
Seni çok seviyorum. Ama daha fazla kalamayacağmı hissediyorum.
burası beni acıtıyor, sen beni acıtıyorsun çok fazla
daya fazla dayanamıyorum.
ne zamandır bu ilişkinin beni 
mutlu etmediğini, edemeyeceğini,
daha az mutsuz ollmak ve daha az mutsuz etmek için harcadığım onca çabanın da yetersiz kaldığını görüyorum.
yalnız olduğum günler 
deniz kenarında yürürken düşündüklerim bunlardı..
cok kısa zamanda bir başka ilişkinin yıllarla gelemeyeceği yere geldik.
hem de birlikte 
yaşamadan birlikte uyanmadan.
her seyeyiyle yaşansa belki güzel olcacak bir ilişkinin
yalnızca acılarını, imkansızlıklarını, 
güçlüklerini yaşamak mı yıprattı herseyi, bilmiyorum...

kapıda bir 
anahtar sesi duymak istiyorum
senin içeri girmeni istiyorum aynı zamanda hiç girmemeni...
ikisini de çok istiyorum, hava karardı, gitmem gerekmiyor ama gitmek istiyorum neden gitmek istediğimi, nereye gitmek istediğimi bilmiyorum.
yazarın dediği gibi '
yaşam ilk kez korkutuyor beni'
oysa, ne çok bekleyen var.
Bekleyenlerle yaşanacak hiçbir şey kalmadığını hissediyorum
sanırım bildiğim, tek başıma becerebildiğim pek az şeyden birini yapacağım:

Yolculuk, Hiç Bir Yere Doğru
 
Kürşat Başar



bazen olur herhalde hem gitmek istersin hem kalmak..her seye rağmen kalmak dersin her şeye rağmen gidersin.kürşat başar da ne güzel dile getirmiş.zaten gitsen de bir şeyler değiş mi ki?
nereye gidersen git kaçamazsın asla.çünkü yüreğini de götürüyorsun oraya.binlerce kilometre yol aşsan geldiğin yerle yolculuğa başladığın yer arası 0 km aslında...
ama şu da vardır ki en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.en fazla da yaptığımız içsel yolculuk değil mi...çevrenin dağın taşın denizin çok mu önemi var.bakmakla görmek arasındaki fark gibi....tüm güzellikleri görmemiz umuduyla ikilemler uzak olsun bizden :)



Hangi mevsimdeyiz böyle
Paletimde renkler kaskatı
Oysa durmadan boyamalıyım hiç durmadan
Renklerini yitirmiş hayatı
Mevsimlerden keder mi söyle

İbrahim Tenekeci








su dökme ardımdan, ayrılık yeşermesin...!





Yollar çağırıyor beni Kalmalı mıyım yoksa gitmeli mi?

İ. Tenekeci

bir nedeni yok





Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.










bazen duygulara böyle tercüman olur.cuk oturdu derler ya tıpkı öyle.kendinden parça bulmamak imkansız

10 Ekim 2011 Pazartesi

ölümler çıplak gelir...





Ölüme hiç bu kadar yakın olmamıştım. 
Soğuk nefesini hissetmiştim ama bana dokunamamıştı. 
Tarifi mümkün değil. İçinden bir şeyler kayıyor. Buz gibi oluyorsun. 
Tıpkı ölmüşsün gibi. Sonra Azrail ile pazarlığa giriyorsun. O, Daha çok erken, daha var, diyor. 
Sen, Bir an önce, diyorsun. O anda pazardan elma almak kadar kolay, parayı veriyorsun ve alıyorsun. 
En zoru canını alma bölümü. Azrail defalarca soruyor, Hazır mısın? diye. En fazla üç keresine kesin evet diyorsun. 




Dördüncü evet biraz daha kısık ve kararsız çıkıyor. 
Sonra düşünmeye başlıyorsun, Değer mi? diye. 
Kimin için gidiyorsun, kimin için bu zor kararı veriyorsun? Değer mi diyorsun, bir hiç için. Gözlerin bir küçülüp, bir büyüyor. 
İntikam ve vicdan duygularınla mücadeleye giriyorsun. ,
Sonunda ikisi de kazanıyor. 
Vicdanın yaşamayı, intikamın ise 
yapacak daha çok şeyin olduğunu söylüyor. 
Sonra sonra 
aynı şeyler bir sonraki ölmek isteme kararına kadar 
devam ediyor. 
Araya nefret duygun giriyor, Mücadele duygun giriyor, pes etmek istiyorsun, onu intikamın destekliyor: Hayır, şimdi değil, diye. 
Kin duygun baskın çıkınca intikamın yine devreye giriyor... 
Bütün duyguların kavgasına uzun süre devam ederken, daha önce erken gelen Azrail, tekrar geliyor ve, Artık zaman geldi, diyor. 
Hazır mısın? 


pamuk ipliği kitabından alıntı...
seher çarkım














kim hazır olur ki ölüme.ya da nasıl hazır olunur bu ölüm denen şeye.belki mecburiyet vardır çözüm olarak ölüm görülür.ama nefes alıyorsan ümit var demektir.hani eskilerden kalma bir yöntem var.öldü mü acaba diye nefes alıp almadığı anlamak niyetiyle kişinin ağzına ayna tutarlar eğer ayna buharlanıyorsa yaşıyor hayat var demektir.hayatmız da tıpkı böyle her şey insanlar için her şey yolunda gitmiyorsa ya günahların affolur ya da daha iyisi olur diyeymiş böyle öğrendim ben.verilen canı almak orda kalsın iyi durumda şükretmekten ziyade kötü durumda da şükür demeyi bildim ben.sitem etmedim asla dersem yalan olur ama sitem sevgiden doğarmış arada onu da yaptık tabiki :))))


yazı biraz dağıldı amacım üzüntü paylaşmaktı.babası trafik kazasında vefat eden bi gence Allahtan sabır dilemekti..ölüm hep yakamızda zaten.gülerim ama severim bu sözü yaşlılara sıra sıra gençlere ara sıra...hayatın gerçeği.ailesnin geride kalan kısmına uzun ve hayırlı bir ömür versin Rabbim.günahlarını affetsin.. 


kendimi en çok böyle zamanda seviyorum hatalarımdan pişmanlıklarımdan ötürü olsun diyebildiğim tek zaman ölümün üzüntüsnü hissettiğim anlar.başka türlü gözü kara umarsız olunmaz ki...




ne demiş bulutsuzluk özlemi...


hiç bi kere hayat bayram olmadı ya da her nefes alışımız bayramdı..
bir umuttu yaşatan insanı..


mutlu umutlu bir hayat sürmeniz dileğiyle..aldğımız nefesin kıymetini bilelim .
hiçbir şey yarına kalmasın.hasta ziyaretleri ertelenmesin.seviyorum sözcüğü anlam kazansın içimizde kalmasın....unutmayalım ki ölümler çıplak gelir.düş sokağı derse doğru der....


umutla kalın..

8 Ekim 2011 Cumartesi



Ne zaman moralim kötü olsa şarkı söylerim. 
Sonra sesimin moralimden daha kötü olduğunu görür,
sevinirim 
ve 
moralim düzelir.





uzaktan sevmek




Siz hiç uzaktan sevdiniz mi?

“Seni olduğun gibi sevdim, 

tüm günahların ve arızalarınla. 
Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. 
Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. 
Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. 
Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. 
Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. 
Bunu bilmek yetiyor bana. 
Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında…”

E.Şafak






firarperest..




"Bir yerlerde bir yaran olacak,
Canını yakan bir kıymık,
Hani işlemiş etine,
Sızlar derinde ince ince.
Çıkarsan çıkaramazsın,
Atsan atamazsın.
Bir yerlerde bir yara izin olacak,
Ara ara nükseden eski bir sancı,
Kanayan bir yaran.
İlla ki bir hoşnutsuzluk
Bir huzursuzluk
Bir hazmedememe halin olacak.
İlla ki bir uyumsuzluk olacak
Seninle yaşadığın dünya arasında.
Mutluluk beden için iyidir
Ama mesele bedeni değil de beyni geliştirmekse eğer
O zaman mutluluktan değil
Ancak hüzünden hayır gelir...!"

'' Elif Şafak & Firarperest ''