28 Haziran 2010 Pazartesi

gölgeni bırak...

Benim bir canla sevip bin özlemle andığım, 
Bari gölgeni bırak bana 
Su çiçeklerinin en güzel yanları budur, 
Giderken gölgelerini verirler suya. 
Güz akşamları dal kıpırdamazken, 
Suda halkalanan gözleridir
Sen de gölgeni bırak bana.
Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim,
Güzelliğini burada ince ince aratma. 
Bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi
Birdenbire bir şeyler bırak. 
Birşeyleri soğut, bir şeyleri yak,
Dağıt bir şeyleri, bir şeyleri kur. 
Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma 
Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim, 
Sonsuza uzanan sevinç, güzele vurgun tasa 
En azından bin yılda arayıp bulduğum, 
Bana aşk şiirleri yazdırma artık 
Beni burada gölgen gibi bırakma.

Afşar TİMUÇİN


hayat...


ismimi unuttuğun zamanlardı
kimbilir...belki de sadece ismimi
kaç gece uykusuz kaldı düşlerim
yarı uyanık sarıldım bende bıraktığın kelimelerine
kimbilir...bilebilir..?
hem de bir çok gece
beni anladığını sandığım bir sen vardı oysa
beni herkesden çok duyumsadığını sandığım
özgeleceğim vardı mesela
özgeçmişim değil

nasıl da uzaklaşıyorum senden..
..utanarak
ama..
..tahmin edemeyeceğin kadar...sıkılarak
beni bağışla diyemem sana
diyemem yüreğimi ben yangınlara attım
sensin beni senden ayrı tutan
beni suskunluğunla..
..sen kaçışlara attın
kelimeleri araladığımda
gözlerimi alan her boşlukta ayrılık yatıyor
ayrılık çıkıyor karşıma..
..yazmak istemediğim her satırda
bir zaman geliyor
unutmalıyım diyorum
unutmalıyım avuçlarımda biriken gözyaşlarını
uzaklar hep uzak kalıyor sevdaya
biraz daha uzaklaşırsam
sol yanım hep uzak düşecek sevdana..

ne kadar ayrı kaldın oysa yazmaktan
bir doğum günü geçti bu yalnızlıkta
kimbilir kaç gece yağmurlar birikti kirpiklerimde
kimbilir kaç gece..

..sen hiç bilmedin
bir düşünce var ki kemiriyor beynimi
belki de hiç bilmek istemedin
ne güller geldi..
..ne sevgi dolu telefonlar
oysa istediğim bir tek sendin..
..yetişemedin..
eskiden sen baktığında görebiliyordum düşlerimi
şimdi..
..kim gözlerime baksa
sensizliğin intihar sahnelerinde buluyor kendisini
sen hiç bir çift gözün içinde öldürüldün mü..?
ben senin gözlerinde şahadet getiriyorum..
..dudaklarıma akıt nefesini


oysa umarsızlığından taşıyor bekleyişlerim
nasıl bir bıçak gibi kesip atabilirim..?
-miş’li geçmiş zamanların küllerinde şehvetimiz var
sabret diyorsun....

sabrediyorum lakin
her gün artan acılarımda..
senin mutlak parmağın var
susmaktan bıkmayan bir ben..
.bir daha olmayacak diyebilir misin.?
bende tutunduğun yer kadar..
..benim de tutunmaya ihtiyacım var..
ismimi unuttuğun zamanlardı
kimbilir..
..belki de sadece ismimi
kaç gece sığındım bende bıraktığın sözlerine
yarı üşür bir halde küfürler yağdırdım..
..rüyalarımın kesilişine
kimbilir..
..bilebilir..?


hem de her gece
hatırlayabildiğim
senden daha çok sevilmem
daha çok ben..
..içimden..

şimdi aynaya son kez bak kendin için
göreceğin yüz..
sende bıraktığım son eserim....

24 Haziran 2010 Perşembe

büyük acılar...

görüş günüm olmadı henüz
daha yeni başlıyor büyük acılar
ve daha epey ağrıyacakmışım
yanımdakiler öyle diyorlar

seni görmeyeceğim artık
zaten tamamlanmıştı anılar
ihtimal sabah alınırmışım
yanımdakiler öyle diyorlar

gözlerime iyi bakarsın umarım
günde milyonlarca kez seni ararlar
diğer tüm hisleri bırakmamışım
yanımdakiler öyle diyorlar...


21 Haziran 2010 Pazartesi

sen de kendine iyi bak...

Kendine iyi bak” bir veda degil elveda cümlesidir çogu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde... 

"Kendine iyi bak." Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim. Istesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“ 

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak. Ben olmayacagim. Kendine iyi bak ve beni düsünme. Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik. Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim. Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim. Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.” 

"Kendine iyi bak. Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim. Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben. Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum." 

"Kendine iyi bak derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine “Kendine Iyi Bak” gözleriyle ayrilirlar. Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar…" 

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez “Kendine Iyi Bak “ derler ve giderler. Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler. Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler. 

"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler. En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek. "Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluga mahkum edip giderler. Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler. Seni senden alip giderler. 

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet. Suçlatmaz kendini. Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin. Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin… Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, kendine iyi bak derler ve giderler. Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler. Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler. 

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için, kendine iyi bak derler. Kirildim ve affedemiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak; derler. Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum; diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler. 

"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin. Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin. Kendine iyi bak deme bana. Nokta koyma. 

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem… Keske döndürebilsek zamani geriye. Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan. Nafile... Ama yine de, gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi? Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi? Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi? Bunlarin hepsi yalan mi? Sahiden..., gitmesen olmaz mi? Bitmesek olmaz mi?………. 

Peki o zaman... Senin istedigin gibi olsun... Öyleyse...Sen de Kendine Iyi Bak. 


20 Haziran 2010 Pazar

ayrılırken...

Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir. 
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk, 
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi. 
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk. 
Bu saatte gözyaşları, yeminler, 
Boş bir tesellidir inandığımız. 
Perde kapanıyor, film bitiyor işte, 
O hiç bitmeyecek sandığımız... 
Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı. 
Sadece bakışlarımızda hüzün. 
İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz... 
O ikiz kardeşi ölümün. 
Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz 
Bu son buluşmamızdır seninle 
Yeni bir hayata başlayacaksın artık 
Onunla, o yeni sevgilinle. 
Anlıyorum artık o öpecek ellerini 
Kulağına aşkı o fısıldayacak 
İçinde bir pişmanlıktan başka 
Benden eser kalmayacak. 
Sigaranı söndür , kalkabiliriz 
On adım sonra yollarımız ayrılmalı 
Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana 
İnsan ayrılırken bile büyük olmalı.

Ümit Yaşar OĞUZCAN


19 Haziran 2010 Cumartesi

gitti...

Allah'a emαnet ol" dedi ve gitti. 

Sustum sadece..
Zαten bαşkα kimim vαr ki ?'
Cemal Süreya 


bir veda havası...

Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklık
İncinen bir hayatın yarasıdır
Kalacak tüm izlerin hayatımda
Gözümden bir damla yaş aktığında
Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
Kan tarlası gelincik şafağında
Ölümse korktum savaşsa hep kaçtım
Vur kendini korkularda hadi al
Seninle bir bütün olabilirdik
Hoşçakal iki gözüm hoşçakal...

hoşçakal....

“Hoşça kal” demek istiyorum giderken.
“Hoşça kal”da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen hoş kal ben geleceğim”dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğimdir.
Bir kayboluş değildir “Hoşça kal”
Aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir
Dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
“Hoşça kal” ağlamaktır koparcasına sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır kalple işbirliği yaparcasına.
Kalp adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.
Çünkü “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir
Nefesi hep boynunda umudu hep seninledir.
Bazen bir köşe başında beklemektir
Onun oradan sana koşacağını bilmektir.
Ağlarken güldürür.
Severken daha da sevdirir.
“Hoşça kal” kısa bir mola küçük bir nazdır.
Ancak ne olursa olsun sonu hep mutluluktur.


Elveda demek istemiyorum giderken.
Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.
Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.
Çiçekleri soldurup güneşi bile karartandır.
Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp
Hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir “Elveda”.
Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin 
Saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.
Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir konuşamamaktır.
Özlemlerin himayesine girip ve hiç çıkmamaktır “Elveda”.
Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.
Seni yalnızlığınla baş başa bırakıp
Dokunuşların hissini kaybetmesidir uyuşmaktır “Elveda”.
Dünyanın sonudur yaşarken ölmektir anlamsızlıktır.
Tatlının acı tuzlunun tuzsuz suyun ise zehir olmasıdır.
Fotoğraflara son kez bakıp
hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.
Bazen kalbin izin vermese de “Ah” etmektir “Elveda”.
Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için
RABBİNE dua etmektir.
Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır
gözlerde iki damla yaş ile birlikte.
Ya da ardına bakmamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.
Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır
Ancak uzakta kalmak ve
sadece seyretmektir görebilmektir onu.

Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine artık tarihleri unutmaktır.
Hiç neşe barındırmaz içinde “Elveda”.
Sıcaklıktan uzaktır sevgi katilidir sinsidir.
Bir onur mücadelesidir kıyasıya.
Kısacası umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir “Elveda”.

Bu yüzden sırf bu yüzden
“Elveda” demek istemiyorum
sevgini yüreğimde taşıdığım için
Sadece “Hoşça kal” demek istiyorum..

Hoşçakal…


gitme....

Sen bir kitap kapağı gibi kapamışken adımı, ben her sözcükte seni okuyorum harf harf…

Tümcelerimin boyun büküşlerine aldırma yar!
Gözü yaşlı satırlarımın k(c)an döküşlerinde büyütüyorum keşkelerimi…
Harflerimin ayağı kayıyor uçurumlarından.
Oysa sen bir liman sakinliğiydin yüreğime…
bir gün batım
...ı huzuru…
uçsuz bucaksız bir özgürlüktün mavilerime…
ateşe verdin kıyılarımı apansız, sinsice…
züleyha’nın kaderine razıydım Yusufsun diye…
peşinden koşmaya, kınanmaya, dile düşmeye…
nerden bilirdim dil(in)den düşeceğimi?

Bir sözünle ateşe verdin uğruna ödenen bedelleri…
Gitme demem, git şimdi!
Bir metalin içine bindirip vedalarını, son bir kez kokunu çekmeden tiryakiliğim, son bir kez düşmeden kollarının girdabına, bir buseyi çok görüp alnıma, en kara yazgıları sür de git!..

Son fethedilen miyim meçhul ama, sen son Fatih’im…
Bilsen, kaç varlığa hiçlikti fetihlerin…
Ama dur, gitme!...


Şu topraklarımda dalgalanan sancağını indir, öyle git!
Yüreğimden sevdanı, dilimden adını sök de git!
Ciğerlerimden kokunu, gönlümden gözlerinin okunu çek de git!
Sözlerimi esaretten kurtar, dilimi çöz de git!

Kaç kez uğurladım seni bu kentten? Kaç kez boynu bükük bıraktın ardından el sallayışlarımı garlarda?
Dönüşünün umuduyla gidişine dayanamazken, bu müebbet vedaya nasıl dayanırım söyle?
Ah yar…
en yakınımken uzağımdın. Şimdi benden öte bensin ki, ben bana t-uzağım…

Kin tutmaz kalemim, bilirsin.
Sen kapatsanda c-ismimin üstüne son sayfanı, bu masalın devamını bir ömür bekler yüreğim…
Sana git diyebilmek için kaç alfabe satın aldım z-amansız pazarlıklarla bilsen.
Tüm kırgınlıklarımı çıkarıp kumbaramdan saydım, bir “git” etmedi.
Yanında “me”si olmayan bir git yakıştırılmadı sevdama…
Ama çok istiyorsan, işte orda; alfabemin kıyısında bir “git”…
Eksİk ,mahzun, çaresiz…
İster al git, istersen k-al git-me Yar!...

Yar demişim sana… yokluğun dipsiz bir yar! İşte, diz çöküyor sevdana yüreğim, gitme!...
Gitme, sensiz ıssız bu diyar…

Yoklukluğun ortasında yok olan bir varlığa tutundum. O hüzün ki sevdanın nefesi, en çok yakışan bize.

Kahraman Tazeoğlu


istanbul...


Şimdi iki yakasında da eksiğim İstanbul'un
Senai Demirci

18 Haziran 2010 Cuma

geç..

Hayat akıp giderken avuçlarımdan
Eğilip yerden toplayamıyorum parçalarımı
Artık herşey için çok geç demek için
Belkide çok geç....

geç...

ayrılık kurşun kadar ağır 
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın 
yine de bir adın kalmalı geriye 
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde 
aynaların ardında sır 
yalnızlığın peşinde kuvvet 
evet nihayet 
bir adın kalmalı geriye 
bir de o kahreden gurbet 
beni affet 
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç...


aşk

Birşeyleri bitiriyoruz işte;

Sen gidiyorsun,
Ben gidiyorum,
Aşk;bir yerlerde
boynu bükük bize bakıyor... 


gece nöbeti...

Daha az seviyorum seni.. 

Giderek daha az.. 
Unutur gibi seviyorum.. 
Azala azala.. 
Aramızdaki uzaklığın karanlığında.. 

Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca.. 
Daha az seviyorum seni.. 
Kendini iyileştiren bir yara gibi.. 
Daha az.. 
Ve zamanla.. 

Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini.. 
Uzak dağ kışlalarında.. 
Görmüyoruz birbirimizi.. 
Usul usul sis iniyor.. 
Kopmuş yollara.. 
Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin.. 
Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.. 
Sevgilim sevgilim 
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin 
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.. 

Artık daha az seviyorum seni.. 
Unutur gibi..ölür gibi daha az.. 
Yeniden ödetiyorum kendime 
Onca aşkın öğretemediğini.. 
Kolay değildi.. 
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben.. 
Kaç acı birden imtihan etti beni.. 
Bir tek gece vardır insanın hayatında.. 
Ömür boyu sürer nöbeti.. 
Bu da öyleydi.. 
İyi ol.. 
Sağ ol.. 
Uzak ol.. 
Ama bir daha görme beni.. 


.


Murathan Mungan