30 Ağustos 2010 Pazartesi

AYRILIK PSİKOLOJİSİ


Ayrılıklar hep acı vermiştir.nedenine bakılmadan.ayrılmak doğru bir karar olsa da yanlış bir karar olsa da bizim üzerimizde belli bir süre büyük etki bırakır. Bu durumu ben muma benzetirim. Ayrılık esnasında insanın yüreğinde kırk mum yanar. Zamanlar bu mumlar teker teker söner. Söndükçe,etrafa (kalbe) verdiği ateş azalır. Her gün bir mum söner. Her sönen mum ateşin etkisini azaltır. Gün gelir tek mum kalır. Omum sönmez. O mum artık ayrılığı değil yaşanmışlığı temsil eder. Artık yakmaz, sadece o ilişkiyi temsil eder. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere ayrılıklar da zamanla ilk etkisini gösteremez. Fakat bazen o mumlar o kadar geç söner ki. Hatta sönmemek için çok çaba harcarlar.
Süreç olarak bakıldığında ayrılık, önce düşüncede başlayıp, bunu kişinin kendi kendine sorgulayıp sonra muhatabıyla paylaşmasıdır. Bu süreçte ayrılmak isteyen bireyin düşüncelerinden emin olması, sürecin devamını planlaması ve kararlı olacak kadar açık ve net nedenleri bulabilmesi-ifade edebilmesi gerekir. Ayrılıklarda tarafları , terk eden-terk edilen olarak ayırtmak yeterli değildir. Eğer ortada kökleşmiş ve ciddi bir ilişki mevcut ise tarafların yakınları,sosyal.çevre de birer taraf olarak yer alırlar. Ayrılığın etkisi ilk zamanlarda yanan kırk mum gibi yakıcı ve yoğundur. Kabullenmemek, yok saymak, gerçekle dalga geçmek,rahatlamış sanmak veya melankolik olmak gibi farklı tepkiler verilir. Eğer verilen karar beklenmeyen bir karar ise kişinin travma yaşarcasına bir ruh haline girmesi ve durumu reddetmesi kaçınılmazdır. Ayrılık sürecinde kişi, hemen partner boşluğunu doldurmak ister. Bunun için bir partner arayışına girebilir ya da bunun yerini dolduracak sosyal ortamlar veya arkadaşlar edinmeye çalışır. Bu durumda ise mantıklı olmayan, ani gelişen ilişkiler yumağı içinde bulur kendini. Kişinin çevresinde bir değişim, Internet ve telefon kullanımında bir artış, eski arkadaşlarıyla görüşmeye başlamak,daha riskli adımlar atmak,gerçek beklentilerini erteleyip,kafa dağıtmak amacıyla anlık mutluluklar aramak da ayrılıkların ilk zamanki tepkilerinin göstergesidir. Tabiki ayrılıklarda, sürecin bireyin önüne koyduğu, yada kendisinin doğru bulup kabul ettiği sonuçlar vardır. Fakat doğru olan , sonucunun sorgulanıp karar verilmesi kadar, karardan sonraki sürecinde oryantasyonudur. Yani, ayrılıktan sonra, hemen bu boşluğu doldurmak yerine, bu ayrılığı kalbe ve akla kabul ettirmek, gerekirse sorgulamak, yani gerekirse taziyesinin de tutulmasıdır. Sürecin acısıyla tatlısıyla geçirilmesi, gerekirse içinden çıkılmayan, aşılamayan konularda ise psikolojik destek alınması en doğrusudur. Bunun yanında kişinin yaşadığı ayrılık nedeniyle karşı cinse güvenmemesi, çok tecrübeli havasıyla olaylara yaklaşması,önyargılı olması gibi bakış açıları da ayrılığın kişi üzerindeki olumsuz etkileridir. Bu tür önyargıların temel nedeni ise ayrılık olayının kabullenilmeden, sorgulanılmadan görmezden gelinmesidir. Bu nedenle, “unut gitsin”, elini sallasan…”, gibi telkin cümlelerine rağbet edilmemesi tam tersine ayrılmanın neden ve sonuçları üzerinde düşünülmesini öneririm. Çünkü ayrılıklarda kişi farında olmadığı bir yönünü keşif edebilmekte,kendini tekrar tanıma fırsatını görebilmektedir. “kıskancım, sevgi doluyum,agresifim, hoş görüsüzüm, koruyucuyum,sabırsızım, kaygılıyım,duygusal değilim, pasifim-aktifim,cinsel amacım ilk şart,kabayım,inceyim..…. Vb. gibi özellikler ayrılıklardan sonra kişinin fark edebileceği yönleri olabilir. Bu nedenle yeni bir ilişkiye başlamadan önce kişinin kendini,eski ilişkisini ve eski ilişkisindeki kendini sorgulaması ve analiz etmesi gerekir. Yine ayrılılar sonrasında kişinin emeğine acıması, yaptıklarına değmemesi , karşılığını bulamaması, pişmanlık ve suçluluk duyguları içinde olması da ayrılıkta daha çok sonucun istenmeyen ve istemediği bir sonuç olmasından kaynaklandığını gösterir. Kişi ilişki sürecinde ne kadar fedakar olduğunu ,verici olduğunu hatta kullanıldığını düşünebilir. Bu düşünce daha çok ayrılıktan sonra oluşmuşsa, ayrılık kararı istenmeyen bir zamanda, istenmeyen bir nedenle veya istenmeyen bir sonuçla alınmış olabilir. Bu nedenle ilişki içinde yapılan tüm özveriler o ilişkinin içinde mantıklı ve gerekli olduğu düşünüldüğü için o çerçevede değerlendirilmelidir.” O zaman öyle gerekiyordu” bunun sonuç cümlesi olup tüm açıklamayı içinde barındırır. Ayrılık ile özgüven arasında da bir bağ vardır. Her türlü neden var ise, fakat taraflar ayrılık kararı verecek güce sahip değil ise ilişki taraf(lar)ın- taviziyle sürebilir. Özgüven eksikliği bağlılığı olmasa bile bağımlılığı sürdürür. Bu durum ise ciddi anlamda kişinin kendini daha da yıpratmasına ve psikolojik olarak ezilmesine neden olur. Bu nedenle ayrılmanın tam olarak oluştuğu, şartların ve nedenlerin olduğu bir ilişkide ayrılık kararını uzatmak ve ertelemek sadece kişilerin ruhsal-bedensel –sosyal-ekonomik durumlarını olumsuz etkiler. Çok beğendiğim bir cümleyi koymak istiyorum makaleme …Aslında terk eden bir şeyler söylemeye çalışmıştır. Ama sen bunları görmek istememişsindir. Kendine bir dünya kurup, orada yaşamışsındır. Ta ki bir çığlık duyana kadar. İşte burada ilişkilerde empatinin önemi çıkmıştır. İlişkinin sağlıklı olması iki tarafın da “sağlıklı” demesiyle ölçülür. Ayrılık sonrası daha çok kaygılar, değersizlik, özgüven kaybı gibi olumsuz duygu ve düşünceler oluşmaktadır. Bun duygu ve düşünceler, kişinin, ayrılık nedeni, ilişkideki rolü,ilişkide etkinliği gibi sorunların cevapları kişinin duygu ve düşüncelerini oluşturur. Bu kaygılar, hem gelecekle alakalı olup hem de geçmişin verdiği etkileri içerir. Bir daha nasıl güveneceğim ? bir daha nasıl emek harcayacağım ? kendimi nasıl toparlayacağım, yalnız mı kalacağım? Ayrılık kaderim mi? Tüm ilişkilerim böyle mi bitecek?v.b. gibi düşünceler kişinin ruhsal durumuna ve davranışlarına yön verir. Burada kişinin yüzleştiği başka bir gerçekte ortaya çıkar. Daha önceki kendine yetebilmek makalesinde bahsettiğim konuydu bu..Yalnızlıktan korkmak yerine yalnız kalabilmek , bununla başa çıkabilmektir.“kendine yetebilmek önemli burada .yalnız kalmaktan korkmamak, devamlı hayatımızda birilerinin olmasını sağlamak da çözüm olmayıp sadece gerçekten kaçmamızın göstergesi olur. Yine ruhsal dengenin sağlanması içi intikam almak, ayrılığı(terk edilmeyi) kendine yakıştıramamak(yedirememek) de birer red ediştir. Bunlar daha çok ego olayıdır.Unutulmamalıdır ki, bir ilişkide kişi mutlu değilse çözüm için her iki tarafında adım atması lazımdır. Ayrıca ilişkilerde ayrılık,kişilerin sahip olduklarına değil, birbirlerine yaşattıklarına bağlıdır. Bu nedenle intikam almak, sadece anlık olarak ego tatmini sağlasa da problemin çözümüne katkıda bulunmaz. İlişki esnasında iken,arkadaşları ,çevreyi aksatmamak,iletişimi kesmemek gerekir.böyle olursa ayrılsanız bile çevrenizi yanınızda ve desteğiniz olarak görürsünüz. Ayrılıktan sonra , süreci kabullenmek için ilişkinizin hep olumlu ve güzel yönlerini değil, olumsuz yönlerini de görmemiz gerekir.devamlı güzel yönlerini düşünmek ilişkinin bitişini uzatır. Ayrıca ayrılıktan sonra ayrı ortamda bulunmamak, görüşmemek de önerilebilir. Bunun yanında ayrılığı çevremizle paylaşmak, dertleşmek ve destek almak da süreci hızlandırır. Yine ayrılıklarda düşünce ve duyguları abartmadan,yüceltmeden yaşamalıyız. Eğer yaşadıklarımızı, abartı olarak görenler var ise “nerede abartıyorum” demeliyiz. Kendimize yetmeyi öğrenerek ilişkileri ve kişileri yüceltmeden kahraman etmeden düzeyli bağlı ama bağımlı olmadan yaşamalıyız. Hiçbir zaman ilişkide olduğumuz kişiyi bizden çok üstün, çok güçlü olarak görmemeliyiz. Aksi taktirde ayrıldığımızda kendimizi güçsüz, çaresiz,yalnız boşlukta hissedebiliriz. Ayrılık ne kadar zor ise, esas zorluk nedeni karşıdaki kişiyi hayatımızda koyduğumuz yer ve verdiğimiz misyondur. Duygularımızı eğitmeliyiz, bağımlı olmamayı,özgüvenimizi fark etmeyi, potansiyelimizi fark ederek ilişkilerde rolümüzü belirlemeliyiz.
Saygılarımla
Serhat YABANCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumsuz bir hayatı seçiyorum demeyelim :)))