25 Aralık 2010 Cumartesi

gönderilmemiş mektuplar...

Belkide geç oldu sana yazmak için,düşünmek istedim çünkü “sendin” yazdığım..

Belkide zoru başarmak benim içimdeki. Yeniden yazmak ve yaşamak hayatı..Kanunlarını alt üst edip sarılmak dört elle bu yenik hayata, belkide içinde durmak tam merkezinde her şeyin…

Bilirsin aslında zordur bazı şeyleri anlatması, tarif etmesi.Benimkisi de yeni bir başlangıç şimdilerde, nedenler, niçinler süslüyor yüreğimin en ücra köşesini…

Bugün yeniden gittim o sahil cafesine, uzun uzun oturup martıların okyanus üzerindeki dansını izledim.Aslında nasılda güzeldi onların uçuşları.Sanki bir kelebeğin kanadının hafifliği gibi süzülüşleri, zamana ve onun yok ediciliğine aldırmadan devam eden mücadeleleri beni düşündürdü. Aceba insandamı böyle olmalıydı hayat yolculuğunda…?

Nedendir hayatın bize oynadığı oyunlar, bu uzak şehirlerdeki sessizliklere verilen anlamlarda arıyorum hayatın manasını…



Soğuktur bu şehrin sokakları, duvarları yalnızlık kokar, gölgelerinde ağaçların sanki kendini bulursun zaman zaman. Hafif bir yosun kokusu, tuzlu okyanusun kokusu sarar şehrin tüm atmosferini..Aslında yalnızdır şehir hemde öyle bir yalnızlık ki; kalabalıklardır yalnızlığının arkadaşı,şehirdeki seslerdir aslında içindeki büyüyen çığlıkları.Bakma sen, soğuk gibi durur ama acısındandır durusu.O kadar hüznü yaşamanın verdiği en büyük hediyedir ona bu yalnızlık. Ayrılıkların mekanı olmuştur deniz kızının yanı başı,vuslatların kavuşma anı, beklenenin geldiği menzildir tren istasyonları,gemiler beklenen yari taşıyan vazgeçilmez sevgilidir bu şehirde…

Benzemez İstanbul'un caddelerine caddeleri, sokaklarına sokakları. Eşkıya misali kol gezer burada yalnızlık ,en çokta o sever benim yanımda gezmeyi sokakları.Her adımda bir kere daha dönüp bakarız birbirimize yeniden tanışmış gibi, sanki yıllardır tanışıyormuş gibi.Köşe başlarını tutmuştur ben gelmeden önce. Siyah en sevdiği renktir bu şehrin, en çokta ona yakışıyor biliyormusn siyah.Hüznünün rengini giyer belli belirsiz zamanlarda,en çokta ona yakışıyor hüzün biliyor musun bu yalnızlıklar arasında….

‘’Ah kavgamın şehri ‘’ diyor ya; bende diyorum işte ah yalnızlığımın şehri….Ne zaman bitecek bizim bu arkadaşlığımız?

Aslında hepimiz yalnız değilmiyiz şu dünyada? Peki nedir bizi bu yalnızlıklar ve bilinmezlikler içinde boğan,, durmadan beynimizi kemiren sorular…

Bu düşüncelerin içindeyken tanıdım seni.Yani kendimi aradığım bir dönemde seni buldum.Sanki bendeki yalnızlıkla beraber yarenlik edecekmişsin gibi. Sende cevaplarımın gizli olduğu hissini verdi bana bu şehir , belkide sende saklıydı tüm sorular ve cevaplar, yada cevpalanamayacak sorular…Yinede ‘’merhaba’ ‘demek en güzeliydi.Şimdi cevapların içince sorular ,soruların içinde yeni cevaplar bekliyor beni…Yüregime yine yağmurlar iniyor..

Şehirde yalnız ve zamansız yakalandım bu yağmura,şemsiyemide almadan çıkmışım sokaklara.Oysa bilmeliydim yağmurların burayı sevdiğini,çatlarcasına daralınca göğün göğsü döker yaşlarını sokak taşlarının bağrına.Sanki gel anla beni dercesine boşaltır içindekileri, yıkanır sokaklar göğün göğsündeki bulutun sularıyla,yıkar şehrin her köşesini bu yağmurlar..

İsteyip de yazamamak, düşünüpte söyleyememek böyle olsa gerek, dilin lal oluşuna kalemin sessiz sükut çığlıkları ekleniyor.Neden demek faydasız şimdilerde,sesler gelemiyor enginlerden,,derinlerde kaldı tüm kelimler, artık yol alamıyor bu denizin engin maviliklerinde…Rotasını şaşırdı hayat son deminde...

Sorma daha fazla, bu şehirde hayat bu işte…

Yağmurlar karşıladı beni bu şehirde…

Şemsiyemi almamışım öğretmenim,
Bana bunları öğretirmisin?

Sevgin,güzelliklerin ve yüreğin hep yanında olsun...yüreğim yüreğinde olsun..


1 yorum:

yorumsuz bir hayatı seçiyorum demeyelim :)))